Uygulamalar
UZM. DR. ÇAĞNUR ÖZCANLI

Dermatoloji ve Kozmetoloji Kliniğimizde
Tanı ve Tedaviye Yönelik Uygulamalar

Botoks
Cilt Gençleştirme Mezoterapisi
Gençlik Aşısı
Siğil Tedavisi
Genital Siğil Tedavisi
Nasır Tedavisi
Atopik Egzema (Dermatit) Tedavisi
Psöriasis (Sedef) Hastalığı Tedavisi
Ürtiker (Kurdeşen) Tedavisi
Kaşıntı Tedavisi
El ve Ayak Tırnak Mantarı Tedavisi
Vücut Mantarı Tedavisi
Vitiligo (Ala Hastalığı) Tedavisi
El, Ayak ve Vücut Egzeması Tedavisi
Uyuz Hastalığı Tedavisi
Saçlı Deri Mantarı (Tinea Kapitis) Tedavisi
Saç, Vücut ve Kasık Bitlenmesi Tedavisi
Liken Planus Tedavisi
Saç Dökülmesi Tedavisi
Akne (Sivilce) Tedavisi
Cilt Kuruluğu Tedavisi
Ben Muayenesi
Seboreik Egzema Tedavisi
Behçet Hastalığı
Mikro İğneleme (Dermapen) Yöntemi
Kriyoterapi Tedavisi
Molluskum Contagiozum (Su Siğili) Tedavisi
Frengi (Sfiliz) Tedavisi
Genital Uçuk Tedavisi
Zona Hastalığı Tedavisi
Ağız Yaraları (Aft) Tedavisi
Cilt Tümörleri
RozaSea (Gül Hastalığı) Tedavisi
Pitriazis Rosea Hastalığı Tedavisi
Aşırı Kıllanma (Tüylenme)
Miliaria (İsilik) Tedavisi
Güneş Yanığı Tedavisi
Morfea (Lokalize Skleroderma) Hastalığı Tedavisi
Yılancık (Erizipel) Hastalığı Tedavisi
İmpetigo Tedavisi
Böcek Isırığı Tedavisi
Elektro koterizasyon
Saç Kıran (Alopesi Areata) Tedavisi
Sivilce (Akne) İzleri Tedavisi
PRP (Platelet Rich Plasma) Uygulaması
Cilt Dolguları
Kimyasal Peeling
Medikal Cilt Bakımı
Aquapeel Cilt Bakımı
Saç ve Yüz Mezoterapisi
Koltuk Altı Terleme Botoksu
Masseter (Diş Sıkma) Botoksu
Dudak Dolgusu
Göz Altı Işık Dolgusu
Lazer Epilasyon
Fraksiyonel Radyofrekans (Altın İğne)
Leke Mezoterapisi

Yıllar içinde sürekli yaptığımız mimik hareketleri, güneş, sigara kullanımı, çevresel faktörler ve yaşam şekli yüzümüzde kırışıklıklara neden olmaktadır. Bu noktada botoks kozmetik amaçla 1992 yılından beri kırışıklıkların  giderilmesinde önemli bir seçenektir.

Botoks nedir?

Clostridium botulinum adlı bakteri tarafından üretilen bir toksindir. Kaslarda kasılmayı sağlayan asetilkolin salınımını bloke eder ve kasın kasılmasını geçici olarak durdurarak kırışıklıkların açılmasını sağlar. Bu etki aynı zamanda aşırı terlemenin önlenmesinde de kullanılır.

Botoks'un etkisi ne kadar sürer?

Ortalama etki süresi 120 gün kadardır. İşlem sonrası etki üçüncü günde başlar ve 10-14 günde oturur. Aşırı mimik kullananlarda ve sıcak bölgelerde etki süresi  daha kısa olabilmektedir

Botoks işlemi nasıl yapılır?

Uzman doktorlarca belirlenen noktalara çok ince iğnelerle uygulanır. Yaklaşık olarak 15 dakika süren işlem sonrası hasta hiçbir rahatsızlık duyamadan günlük hayatına devam edebilir. Çok ince iğneler kullanıldığı için iğne ile girilen yerlerde şişme olmaz bazen ufak morarmalar olsa da bunlar kendiliğinden bir hafta içinde kaybolur.

Botoks hangi yaşta yapılmalıdır?

Kırışıklıklar oluştuktan sonra botoksun etkisi sınırlıdır. Bu nedenle kalıcı çizgiler oluşmadan 30 yaşlarında başlanır ve düzenli olarak yapılırsa yaşlanma etkileri daha kolay kontrol altına alınarak çok daha güzel sonuçlar elde edilir.

Botoks uygulamasından sonra nelere dikkat edilmelidir?

Öncelikle bol bol mimik hareketleri yapılması ile etkinin hızlı oturması sağlanır.

Ancak iğne yerlerine kesinlikle masaj yapılmamalıdır.

İşlemden sonraki 24 saat aşırı sıcak duş, hamam, sauna, kuaförde fön işlemi, yüz üstü yatma, güneşlenme,  ayakkabı alışverişi  gibi başı öne eğerek yapılan aktivitelerden kaçınmak gerekir.

Botoks hakkında yanlış bilinenler:

Dudağa botoks yapılmaz.

Dudak için uygulanan işlem dolgu işlemidir ve dudağa hacim vererek şekillendirmek için kullanılır.

Botoks uygulaması sırasında çok az miktarlarda ilaç, çok ince iğnelerle yapıldığı için işlemden sonra yüzde şişme olmaz.

Botoksun etkisi geçtikten sonra kırışıklıklar artmaz. Hatta kas hareketleri zayıfladığı için düzenli yapılan botoks etkisi çok daha belirgindir.

Not: Antalya Konyaltı’ndaki kliniğimizde botox ve dolgu uygulamalarıyla hastalarımıza yardımcı oluyoruz.

Yüz ve boyun, kronolojik ve ekstrensik faktörler  adını verdiğimiz dış etkenler yani güneş, sigara, alkol, kötü beslenme, psikolojik ve fiziksel stres, çevre kirliliği nedeni ile yaşlanmaktadır. Kronolojik yaşlanma genetik faktörlere bağlı olduğu için bireysel farklıklar gösterir. Yaşlanan ciltte deri incelir, dermalkolajen ve elastin adını verdiğimiz derinin iskelet ve yapı taşlarını oluşturan proteinler bozulur, fibroblast dediğimiz bu maddelerin yapımında rol oynayan hücrelerin sentez kapasitesi ve sayısı azalır. Ekstrinsik yaşlanma yani fotoyaşlanma yani düzensiz renklenme ve elastozis , derin deri tabakasındaki dermal içeriğin bozulması ile oluşur. Kronolojik yaşlanma birikici ekstrensik yaşlanma  faktörleri ile iyice hızlanır. Kronolojik yaşlanmada serbest oksijen radikalleri dediğimiz hücre yapısı ve DNA ‘sına hasar veren maddeler artar. Mezoterapi ürünlerinde kullanılan  antioksidan maddeler, bu serbest oksijen radikallerini yok ederek yaşlanmayı tersine çevirir. Ayrıca mezoterapide yaşlanan deri hücresinin yenilenmesi ve uyarılması için mikrobesinler kullanılır.

Yüz ve boyun mezoterapisinde amaç, yaşlanan hücre aktivitesinin yenilenmesi ve uyarılması, fibroblastların sentez kapasitesinin arttırılması, yeni kolajen, elastin ve hyaluranik asit üretimi ile derinin nem, parlaklık ve sıkılığının arttırılması, kırışıklıkların giderilmesidir.

Mezoterapi hangi amaçla kullanılır?

  • Donuk, cansız , yorgun görünümlü, kuru ve lekeli cilt,

  • Elastikiyet ve parlaklık kaybı,

  • Sigara, güneş ve çevreye bağlı hasarlı cilt,

  • Hafif sivilce, sivilce izleri ve lekeleri, yara izleri,

  • Yağlanma ve gözeneklerde artış gibi problemlerin giderilmesinde kullanılır.

Yüz ve boyun mezoterapisinde hangi ürünler kullanılır?

  1. Vitaminler: Retinol (A vitamini), askorbik asit (C vitamini), tiamin nitrat (vitamin B1), kalsiferol (vitamin D2), riboflavin (vitamin B2), tokoferol (vitaminE), niasinamid (vitaminB3), kalsiyum pentotanat (vitaminB5), menadion (vitamin K3), piridoxin (vitamin B6), folik asit, biotin (vitamin B7), aminobenzoikasit (vitamin B10), siyanokobalamin (vitamin B12).

    Bu vitaminler mikrosirkulasyon yani dolaşımı arttırıp, enerji yolaklarında katalizör görevi  görürler.Ayrıca DNA ve RNA  sentezinde, hücresel enerjinin üretiminde kilit rol oynarlar.

  2. Mineraller: Kalsiyumklorür, magnezyum sülfat, sodyum fosfat ve potasyum klorür gibi mineraller hücre duvarı sentezi ve pek çok enzimatik yolda rol oynarlar.

  3. Aminoasitler: Aminobütirikasit, taurin, lösin, alanin, glisin,serin, ornitin, triptofan, tirozin, asparaji, treonin gibi bir çok aminoasit yani protein yapı taşı başta kolajen olmak üzerederi hücre dışı yapıların sentezi için gereklidir.

  4. Nükleikasitler: Adenozinsiklokfosfat, guanin, sitozin, timin, deoksiadenozin gibi nükleikasitler hücre döngüsünde rol oynarlar.

  5. Sitokinler: Epidermal büyüme faktörü, temel fibroblast büyüme faktörü, tioredoxin hücresel uyarı yaparlar.

  6. Koenzimler: Koenzim A(CoA), kokarboksilaz, tiaminpirofosfat, flavin, adeninnükleotit (FAD) gibi maddeler kullanılır. Bu maddeler katalizör olup hücresel döngüye yardım eder.

  7. Hyaluranik Asit: Bir polisakkarit olup fibroblastlar tarafından sentezlenir ve hücreler arası matriksi destekler. Su tutucu özelliğinden dolayı deriyi nemlendirir. Keratinosit adı verilen  deri hücrelerinin çoğalması, göçü ve farklılaşmasında rol oynar. Yara iyleşmesi, damarsal yapının gelişmesi, serbest oksijen radikallerinin temizlenmesine yardımcı olur. Hacminin 1000 katına kadar su tutma özelliğine sahiptir. Böylece deriye esneklik ve nem verir.

Yüz ve boyun gençleştirme için yapılan mezoterapi ürünleri Antalya Konyaltı’ndaki kliniğimizde hastanın yaşı, cinsiyeti, cilt özellikleri ve problemlerine göre seçilmektedir. Her hastaya özgü özel bir yaklaşımla tedavi planı yapılmaktadır. Hastamızın ihtiyacına göre seans aralıkları 1-2 haftada bir 3-6 tedavi şeklinde planlanmakla birlikte 3 ay boyunca ayda bir yada ilk bir ay haftada bir  şeklinde planlanıp sonrasında 6 ay boyunca ayda bir şeklinde de yapılabilir. Burada belirleyici olan tamamen hastanın problemleri ve  tedaviye uyumudur.

Yüz ve boyun gençleştirme amacı ile yapılacak mezoterapi öncesi hastamız 20-30 lokal anestezik krem ile bekletilip ardından cilt antiseptik solüsyonlar ile iyice temizlenir. Uygulanacak mezoterapi ürünü çok ince iğnelerle cilde 1-1,5 cm aralıklarla verilir. Mezoterapi ürününün uygulamasında, mezoterapi tabancası ya da mikroiğneleme yöntemi de kullanılabilir. Mezoterapi , ortalama 20-30 dakika süren oldukça güvenli ve konforlu bir işlemdir. İşlem  sonrası hastalarımız günlük hayatına rahatlıkla devam edebilir. Ancak en az  8 saat mezoterapi uygulanan alanı yıkamaması, tozlu ve kirli ortamlarda bulunmaması, elle o bölgeye çok dokunmaması ve yıkma sırasında  çok sıcak su kullanmaması konusunda uyarılır.

Dermatolojide son dönemde birçok hastanın merak ettiği ve yaptırmak istediği gençlik aşısı; aslındadolgu maddelerinde kullanılan hyaluronik asitin serbest formu ile vitamin ve kolejen yapısına destek olan protein yapı taşlarının (aminoasit) birleştirildiği bir kokteyldir. Piyasada en çok bilinen isimler Jalupro ve H100’dür.

Hyaluranik asit, vücutta bulunan bir polisakkarittir. Doğal yolla vücutta üretilen hyaluranik asit kendihacminin 1000 katına kadar su tutma özelliğine sahiptir ve dokuya nem verir. Doğal olarak vücutta üretildiği için alerji riski düşük ve güvenli bir maddedir. Vücutta, yaşla birlikte azalan hyaluranik asit,gençlik aşısında çapraz bağsız formu ile cilde uygulandığında, dağılarak ve su tutarak ciltte, nemli, parlak ve canlı bir görüntü oluşturur. İnce kırışıklıklar açılır ve hasta ilk seanstan itibaren cildinde belirgin bir gençleşme ve iyileşme gözler. Hyaluronik asit aynı zamanda kolajen üretimini de tetikler.

Gençlik aşısı içeriğinde bulunan çeşitli aminoasitler yeni kolejen yapısına ve üretimine destek olur.

Antalya Konyaaltı ’nda bulunan kliniğimizde, birçok hastamıza gencik aşısı uygulamasını başarı ileyapmaktayız.

Ciltteki kırışıklık, sarkma ve nem kaybının giderilmesinde ve sivilce izlerinin tedavisinde kullanılır.Cildin esnek ve pürüzsüz görünmesini sağlar. Mat, cansız, elastikiyetini kaybetmiş, kırışık ciltlerde çok iyi sonuçlar vermektedir. Gençlik aşısı 20-25 yaşından itibaren herkese uygulanabilir. Yüz, boyun, el sırtı başlıca uygulandığı alanlardır.

Gençlik aşısı öncesi hastamız dikkatli bir şekilde muayene edilerek sorunlu bölgeler belirlenir. Ardından lokal anestezik kremle 20-30 dakika bekletilen hasta antiseptik ile silinerek iyice temizlenir.

Gençlik aşısı; tüm cilde, 1 cm aralılarla, çok ince iğnelerle, nokta nokta uygulanır. İşlem sonrası oluşan kabarıklıklar en geç 24 saate geriler. Hastalar o gün uygulama yapılan bölgeyi yıkamaması, fazla dokunmaması, sıcak su ile temas ettirmemesi ve tozlu ortamlardan uzak durması konusunda uyarılır.Gençlik aşısı, kullanılan markaya göre değişmekle birlikte 10-14 gün aralıklarla yılda bir kez, 3 seans olarak önerilir. Ancak yaşlı ve yıpranmış ciltlerde seans aralıkları ve sayısı değişebilir. Cilde enjekte edildikten sonra 12 ay içinde erir ancak oluşturduğu biositumilasyon devam eder. Bazı hastalarda 3-6ay sonra hatırlatma seansı yapılabilir. Gençlik aşısının etkisi, uygulandığı 1 hafta içinde ortaya çıkar ve takip eden seanslarla maximum seviyeye ulaşır.

Siğil, Human Papilloma Virüsü (HPV) olarak adlandırılan virüsün derinin üst tabakasından hücre içine girerek oluşturduğu iyi huylu deri büyümesidir. Daha çok el ve ayakta yerleşmekle birlikte giriş yerine bağlı olarak tüm vücutta ortaya çıkabilir.Siğiller ,saplı, düz yüzeyli, ayak tabanında geniş yerleşimli olabilir.

Virüs ,çocuklar, bağışıklık sistemi zayıf olanlar ve tırnak yeme alışkanlığı olanlara daha sık bulaşır ve yayılır. Özelikle siğilin koparılması ve elle sürekli oynanması, havuz gibi ortak kullanım alanlarında çıplak ayakla dolaşma yada başkasının terliklerinin kullanılma, nemli ortamlar, başkasının siğiline teması bulaşma ve yayılma riskini artırır.

Siğilin tipi ve yerleşimine göre her hastaya uygun tedavi seçenekleri sunulur.

Antalya Konyaltı’ndaki kliniğimizde siğil tedavisi için başvuran hastalarımıza sürme losyonların dışında kryoterapi (dondurma) ve elektrokoterizasyon (yakma) tedavilerinin yanı sıra siğilin oluşumuna neden olabilecek bağışıklık sistemi sorunlarının araştırılması ve tedavisi de yapılmaktadır.

Genital (Cinsel bölge) alanda görülen siğiller human (insan) papilloma virüsüne (HPV) bağlı olarak oluşan ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlardır. 15-49 yaş arasındaki kişilerin %1-2’sinde görülmektedir. HPV’nin 100 den fazla tipi vardır ve bunların yaklaşık yarısı genital siğile neden olur.

Genital siğillerin bir kısmı (HPV Tip 16 ve 18) rahim ağzı kanserine neden olabilmektedir. Bu nedenle genital siğiller mutlaka tedavi edilmelidir. Partnerinde genital siğil olan kişiye bulaş sıktır ve mutlaka onun da tedavi edilmesi ayrıca cinsel yolla bulaşan diğer hastalıklar açısından da araştırılması gerekir. Korunmada en etkili yöntem enfekte olmadığı bilinen biri ile tek eşlilik ya da cinsel ilişkiden kaçınmadır. Cinsel ilişki olmasa bile bulaşın hemen hemen daima deri teması ile olduğu unutulmamalıdır. Latex kondomların doğru ve sürekli kullanımı bulaş riskini azaltsa da kondom dışı alanlarda deri teması ile siğil gelişebilir.

HPV virüsü tedavi edilse de hücre genomunda ömür boyu kaldığı için tekrarlayabilir. Özellikle bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde yayılım geniş, tedaviye yanıt düşük ve tekrarlama riski yüksek olabilmektedir.

Antalya Konyaltı’nda bulunan kliniğimizde genital siğil tedavisini titizlikle, başarılı ve etkili bir şekilde yapmaktayız. Genital bölgenin, hassas olması sürme ilaçlardan tahriş etme nedeni ile kaçındığımız bir bölgedir. Ancak az sayıda siğilde ve çok dikkatli kullanım şartıyla sürme ilaçlar önerilir. Bu bölgede daha çok kryoterapi (dondurma) ve elektrokoterizasyon (yakma) tedavileri tercih edilir. Ayrıca siğilin oluşumuna neden olabilecek bağışıklık sistemi sorunlarının araştırılması ve tedavisi de yapılmaktadır.Genelde hastalarda eşlik edebilecek cinsel yolla bulaşan diğer hastalıkları da araştırılıp hastaya kalıcı bir çözüm sunmaya çalışıyoruz.

Tedavi sonrası hastalarımızı mutlaka kontrole çağırıp oluşabilecek yeni siğiller açısından periodik takibe alırız. Tam tedavi sonrası bile genital siğil tekrarlayabilir. Özellikle kadın hastalar rahim ağzı kanseri riski açısında düzenli smear yaptırmalıdır.

Nasır, toplumda yaygın görülen özellikle ayaklarda bazen de ellerde basınç ve sürtünme sonucuderinin kendini koruma amaçlı kalınlaşarak oluşturduğu ağrılı sertliktir. Başlangıç döneminde sadece estetik problem oluştursa da sonrasında kalınlaşmanın artması ve ortasında keratin tıkaç oluşması ileözellikle ayaktaki nasırlarda şiddetli ağrı ve yürümede güçlük ortaya çıkar.

En sık görülen ayak nasırları ayağın tabanı, yan yüzleri ve parmak aralarında izlenir. Genelde dar, yüksek topuklu ya da sert tabanlı ve malzemeli ayakkabıların kullanımı ile oluşur. Uzun süreli yürüyüşler ve ayakta kalma ile bu ayakkabıların ayağa uyguladığı basınç ve sürtünme temeldeki sebeptir. Bu etki süresi arttıkça nasır kalınlığı arttığı için tedavi uzar ve güçleşir. Bazen sürtünme ve basıncın artması ile özellikle ayakkabının içinde uzun süre terli ve havasız kalmasına bağlı nasır bölgesinde bakteriyel enfeksiyonlar gelişir ve şiddetli ağrı, kızarma ve şişmeyle sonuçlanır.

Nasır tanısı, uzman dermatoloji doktoru tarafından muayene bulgularıyla kolayca konur. Özellikle ayak tabanı nasırlarını siğilden ayırt etmek için dermatoskopik muayene gerekebilir.

Antalya Konyaltı’nda bulunan kliniğimizde nasır tanı, tedavi ve takibinde birçok hastamıza yardımcı olmaya devam ediyoruz.

Nasır, tedavisinde öncelikle nasır oluşumunu tetikleyen dar, yüksek topuklu ve sert malzemeliayakkabı kullanımı bırakılmalıdır. Ayrıca nasır üzerindeki basıncı azaltan nasır pedi (nasır yastığı) adı verilen yardımcı aparatlar kullanılmalı, nasırdaki kalınlaşma ve ağrı azaltılmalıdır. Nasır tedavisinde kalın dokuyu incelten üreli ve salisilik asit içeren inceltici krem ve losyonlar dışında doktorkontrolünde yapılan düzenli kryoterapi (dondurma) tedavisi iyi bir seçenektir.

Nasır tedavisinde kullanılan kryoterapi, 1 hafta 10 gün aralıklarla seanslar halinde, nasır yerleşimi ve kalınlığına göre değişebilen sayıda yapılır.

Kryoterapi seans aralıklarında, hastalar enfeksiyonu önlemek amacı ile antibiyotikli kremler ve yumuşamayı hızlandıran inceltici kremler kullanır.

Atopik egzema (dermatit), deri kuruluğu, döküntü ve kaşıntı ile seyreden, çocukluk çağında daha sık görülen tekrarlayıcı bir cilt hastalığıdır.

Egzema her yaş ve cinsiyette ortaya çıkabilir. Ancak atopik egzemalı hastaların çoğunun kendisinde
(inek sütü, yumurta, buğday, kuru yemiş, yer fıstığı, balık, kabuklu deniz ürünleri) ortaya çıkabilir.Ayrıca bu hastalarda konjuktivit ve katarakt gibi göz problemleri ve tekrarlayan el egzeması olabilir.

Genetik ve çevresel faktörler egzemanın nedeni olarak gösterilmiştir. Yapılanaraştırmalarda,hastaların büyük bir kısmında kalıtsal olarak cildin üst kısmını sağlamlaştıran bir proteinin eksik ya da hatalı üretildiği bu nedenle çevreden gelen alerjen maddelere karşı cildin geçirgenliğinin sağlıklı bireylere oranla daha fazla olduğu saptanmıştır.

Cildin bariyer fonksiyonunun bozuk olması ile su tutma özelliği azalarak cilt kurur. Kuruluk atopikdermatitin en belirgin özelliğidir ve şiddetli kaşıntıya yol açar. Atopik dermatitli hastalarda sadecealerjen girişi (ev tozu akarları, polen, evcil hayvan tüyleri, sentetik ve yünlü kıyafetler, deterjanlar vetemizlik malzemeleri) değil mikrobik giriş de artmıştır ve bu mikroplara karşı cildin savuma özelliği azalmıştır. Normalde ciltte bulunan mikroplar bu hastalarda enfeksiyona neden olurlar. Mikrobik giriş hem enfeksiyona hem de atopik dermatit seyrinin şiddetlenmesine yol açar. Bu hastalarda uçuk viriusu ve bazı bakterilerin girişi ile tekrarlayıcı enfeksiyonlar oluşabilir.

Şiddetli kaşıntıya eşlik eden kuru, kepekli, kızarık ya da sızıntılı lezyonlar şeklinde olabilen tekrarlayan döküntüler hastanın yaşına göre farklı bölgelerde ve özellikte olabilir.

Bebeklerde ve küçük çocuklarda belirtiler genellikle yüz, dirsek ve dizlerin iç kısmında ortaya çıkar ancak diğer vücut bölgelerinde de ortaya çıkabilir.

Büyük çocuklar ve yetişkinlerde ise genellikle elleri, boynu, dirsek iç yüzü ve dizlerin arkasını, ayak bileğini tutar.

Atopik egzema bulaşıcı bir hastalık değildir. Atopik egzema tanısı, uzman doktor tarafından muayene bulguları ile kolaylıkla konur. Atopik egzema tanısı için özel bir laboratuvar testine gerek yoktur. Ancak eşik eden alerji bulguları varsa bunlar için özel testler (prick test ya da kanda bakılan spesifik IgE değerleri) istenebilir.

Antalya Konyaltı’nda bulunan kliniğimizde atopik dermatit tanı, tedavi ve takibinde birçok hastamıza yardımcı olmaya devam ediyoruz.

Atopik egzema tedavisinde nemlendirme çok önemlidir. Doktorunuzun önerdiği renksiz ve kokusuz tıbbi nemlendiriciler her gün tekrarlanarak kullanılmalıdır.

Ayrıca doktorunuz tarafından önerilen kortizonlu kremler aktif dönemdeki kaşıntı ve kızarıklığı
kontrol altına alır. Bu kremlerin nerde ve ne kadar süreyle kullanılacağına doktorunuz karar verir.

Bunun yanında deride egzema belirtilerini azaltıp tekrarlamasını önleyen kortizon dışında takrilumus ve pimekrilimus içeren kremler kullanılabilir. Deride incelme yapmayan bu kremlerin kullanımı dermatolog tarafından belirlenir. Deride ışık gören yerlere uzun süreli uygulamadan kaçınılmalıdır.

Bu kremler deride enfeksiyon riskini arttırabilir.

Kaşıntı giderici ilaçlar, egzemaya eşlik eden enfeksiyon varsa antibiyotikler ağızdan kullanılabilir.

Egzemanın yaygın olduğu durumlarda hastane koşullarında ultraviyole (PUVA) ışık tedavisi uygulanabilir.

Daha şiddetli seyreden egzemalarda, azotiyopürin, siklosprin ve metotreksat gibi bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanılabilir. Bu tedavilerde ciddi yan etkiler olabilir ve hastalar mutlaka doktor tarafından düzenli muayene ve kan tetkikleri ile takip edilir.

Sedef hastalığı, toplumda sık görülen, genellikle keskin sınırlı, üzerinde hastalığa ismini veren sedefi(gümüş) renginde kepeklenmeler bulunan ve uzun süre devam edip tekrarlarla seyreden bir derihastalığıdır. Hastalığın şiddeti ve yayılımı kişiden kişiye hatta aynı kişide zaman içinde değişebilir.

Sedef hastalığı toplumda %1-2 oranında görülür ve kadın erkek oranı eşittir. Genellikle 15-30 yaşcivarında ortaya çıkar ve hastalığa yatkınlık ebeveynlerden çocuğa aktarılabilir. Sedef bulaşıcı birhastalık değildir ve temasla kimseye bulaşmaz.

Sedef hastalığının nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte; bağışıklık sistemi, genetik ve çevresel faktörlerin etkili olduğu düşünülmektedir. Çevresel faktörler; streptokoklara bağlı boğazenfeksiyonları, ilaçlar (bazı tansiyon ilaçları, kortizon, lityum, aspirin), aşırı alkol alımı, sigara, kaşıma,keselenme, güneş yanığı ve stres hastalığı başlatabilir veya alevlendirebilir.

Sedef hastalığı belirtileri hastadan hastaya değişebilir:

  1. Psöriasis Vulgaris (Plak Tipi Sedef): En sık görülen (%80) sedef tipidir. Diz, dirsek, saçlı deri ve kuyruk sokumuna sık yerleşen oval yuvarlak, gümüş renginde pullarla kaplı, deriden kabarık kızarıklıklar şeklindedir. Bazen koltuk altı, meme altı, kasık, kalçaların arası, diz arkası ,dirsek iç yüzü ve boyun gibi kıvrım yerlerine yerleşir ve invers (atipik) psöriasis adını alır. Bazense el içi ve ayak tabanına yerleşir ve palmoplantar psöriasis adı verilir.

  2. Guttat (Damla) Psöriasis: Genelikle boğaz enfeksiyonunu takiben çocuk ve ergenlerde görülür. Üst gövde, kol ve bacaklarda yağmur damlasına benzer, küçük yuvarlak, pembe-kırmızı, kepekli kabarıklıklar görülür.

  3. Eritrodermik Psöriasis: Hastalığın vücudun %90’ından fazlasını kaplaması ile oluşan ağır tablodur ve tedavi hastanede yapılmalıdır. İlaçlar, güneş ışığı, travma ve enfeksiyonlar gibi tetikleyici faktörlerin etkisi ile hastalık yaygınlaşabilmektedir.

  4. Püstüler Psöriasis (İltihaplı Sedef): Kırmızı zeminde irinli sivilceler görülür. Lokal olarak avuç içleri ve ayak tabanlarında (palmoplantar püstüler psörisis) ya da tüm vücutta yaygın görülebilir.

  5. Eklemlerin Sedef Hastalığı (Psöriatik Artrit): Her on hastanın ikisinde 40’lı yaşlarda ortaya çıkar. En sık parmaklar ve bel eklemi tutulur. Eklem tutulumunda, tırnak tutulumu da sıktır. Sabah tutukluğu ya da uzun süre ayakta kalma ve oturma ile gelişen tutukluk, el ve ayak parmaklarında şişlik (sosis parmak) gibi belirtilere neden olur. Bu hastalara cilt bulguları da eşlik eder.

  6. Tırnak Sedefi: Hastaların yarısında tırnaklarda bozulma oluşur. Tırnak yüzeyinde toplu iğne başı şeklinde çökmeler, tırnağın yataktan ayrılması, tırnağın bir bölümünün kaybı, tırnak altında sarımsı lekelenme, tırnağın serbest bölümünün altında kalınlaşma oluşabilir.

Antalya Konyaltı’nda bulunan kliniğimizde, sedef hastalığı tanı, tedavi ve takibinde hastalarımıza yardımcı olmaya devam etmekteyiz. Sedef hastalığının tanısı, klinik görüntü ile uzman dermatolog tarafından kolaylıkla konmakta nadiren cilt biyopsisi gerekmektedir. Her sedef hastasının tedavisi ve takibi, hastalığın dağılımı ve şiddetine göre özel olarak yapılmaktadır. Özellikle şiddetli sedefi olanhastalarda, kalp damar hastalılarına neden olan yüksek tansiyon, kan yağlarında artış, obezite ve şeker hastalığına sık rastlanmaktadır. Hastaların bu açıdan da mutlaka değerlendirilmesi ve eşlikedebilen iltihaplı bağırsak hastalıkları açısından araştırılması gerekmektedir.

Ürtiker (Kurdeşen), deride hızla ortaya çıkıp kısa sürede gerileyen ve ataklarla seyreden, kaşıntılı,kızarıklık ve kabarıklıklar ile karakterize sık görülen bir deri hastalığıdır. Toplumda her 4 kişiden biri hayatı boyunca bir kez ürtiker atağı geçirir.Eğer ürtiker atakları hastada 6 haftadan kısa süredir varsa akut olağan ürtiker , daha uzun süredir varsa kronik olağan ürtiker adı verilir. Bazı hastalarda ürtiker tetikleyici faktörlerle ortaya çıkar ve ürtiker bu tekikleyici sebebe göre isimlendirilir. Bu tetikleyiciler sıklıkla fiziksel faktörler (basınç, soğuk, güneşe maruziyet), yiyecekler, vücut ısısını arttıran ve terlemeye yol açan faktörler (kolinerjik ürtiker), deriye temas eden (kontakt ürtiker) bazı maddelerdir. Yakınmaların sebebi derideki alerji hücrelerinden (mast hücreleri) histamin salınımıdır. Bazı kronik ürtiker hastalarında ise kişinin kan dolaşımında bulunan bağışıklık sistemine ait yapılar (otoantikor) mast hücrelerinden histamin salınımını uyarır. Olağan ürtikerde genelde bir neden tespit edilemez.

Ürtikeri tetikleyen başlıca sebepler:

  • Enfeksiyonlar: Nezle, grip gibi üst solunum yolları enfeksiyonlarını yanı sıra birçok enfeksiyon
    tetikleyebilir.

  • İlaçlar: Her türlü ilaç ürtikere neden olabilir; fakat en sık ağrı kesiciler, aspirin, kas gevşeticiler,
    ve antibiyotikler sık neden olan ilaçlardır. Ayrıca bazı tansiyon (ACE inhibitörleri )ilaçları
    angjoödeme neden olabilmektedir

  • Alkol, gıda ve gıda katkı maddeleri ayrıca fındık, fıstık, ceviz gibi kabuklu kuru yemişler, çilek,
    balık, domates de ürtikerden sorumlu olabilmektedir.

Ürtiker tanısı, dermatoloji doktoru tarafından klinik bulgularla kolaylıkla konmaktadır. AntalyaKonyalatı’nda bulunan kliniğimizde ürtiker (kurdeşen) tanısı, tedavisi, takibi ve altta tetikleyebilecek faktörlere yönelik araştırma yapılmaktadır.

Ürtikerde bazen tabloya anjioödem adını verdiğimiz dil, dudaklar, göz kapakları, el ve ayaklarda aşırı şişme eşlik edebilir. Anjioödem derinin daha derin tabaklarında ortaya çıkıp kabarıklık, şişme kaşıntı ve yanma-batma hissi şeklinde bulgular veren bir ürtiker formudur. Sıklıkla göz kapaklarında, dudaklarda ve bazen ağız içinde olabilmektedir. Eller ve ayaklar etkilendiğinde, şiş ve ağrılı olabilir. Ağız içi etkilendiğinde dil ve boğazın şişmesi ile nefes darlığı ve yutma güçlüğü gibi ciddi bulgulara yol açabilir. Ürtiker ve anjioödem birlikte ya da ayrı ayrı görülebilir.

Ürtiker tedavisinde, genelde antihistaminik tabletler günlük düzenli kullanılarak başlanır.

Hastalığın baskılanması sağlanamazsa doktorunuzun uygun gördüğü şekilde ilacın dozu arttırılır ya da farklı grup bir antihistaminik ile kombine edilir. Hastalığın süresi kişiden kişiye
değişebilmekle birlikte bazı durumlarda uzun süreli ilaç kullanımı gerekebilmektedir.

Dirençli ve şiddetli hastalarda, bağışıklık sistemini etkileyen (steroid ve siklosporin gibi) ilaçalar ya da enjeksiyon yoluyla uygulanan ilaçlar (omalizumab) kullanılabilmektedir.

Dil ve boğaz şişliği, çok sık olmamakla birlikte anjioödem bulgularıdır. Hayatı tehdit edebilen nadir görülen bu tabloda size en yakın sağlık birimine başvurmalısınız.

Kaşıntı, dermatoloji doktorlarına en sık başvuru nedeni olan cilt yakınmasıdır. Kaşıntı, bir hastalık değil bulgudur ve oldukça karmaşık moleküler bir cevaptır. Vücudun bir uyarısı ve cildin tepkisi olarak ortaya çıkar. Dolayısı ile kaşıntıyı oluşturan sadece cilt hastalıkları değil altta yatan birçok farklı iç organ ve metabolik rahatsızlıklar olabilir.

Kaşıntı basit bir yakınma olarak görülse de uzun süreli, özellikle sınırlı bir alanda değil yaygın ve şiddetli ise hastanın yaşam kalitesini ciddi şekilde düşüren uykusuzluk ve depresyona sürükleyen sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle uzun süren kaşıntıları ciddiye almak gerekir.

Kaşıntıya yol açan sebepler nelerdir?

  1. Cilt kuruluğu

  2. Egzemalar

  3. Uyuz, bit ve mantar gibi derinin paraziter hastalıları

  4. Çevresel allerjenler ve irritanlar

  5. Gıda ve ilaç alerjileri

  6. Böcek ısırıkları

  7. Derideki bakteriyel ve viral enfeksiyonlar (su çiçeği, uçuk, el-ayak-ağız hastalığı, impetigo)

  8. Ürtiker (Kurdeşen)

  9. Birçok iç organ rahatsızlığı (viral hepatitler, safra kesesi taşları, böbrek yetmezliği, karaciğer yetmezliği)

  10. Endokrinolojik rahatsızlıkları (tiroid hastalıları, diyabet)

  11. İç organ kanserleri (safra kesesi, karaciğer, bağırsak kanserleri)

  12. Lösemi ve lenfoma gibi kötü huylu kan hastalıkları

  13. Kansızlık ve vitamin eksiklikleri

  14. Bağırsak parazitleri

  15. AIDS ve sifiliz gibi sistemik enfeksiyonlar

  16. Stres ve psikolojik rahatsızlıklar

Kaşıntının nedenleri araştırılırken hastanın yaşı, var olan hastalıları ve kullandığı ilaçlar, banyo alışkanlıkları, aile öyküsü, kaşıntının bölgesel mi yaygın mı olduğu, gece gündüz farkı ve çevresinde kaşınan birey olup olmadığı gibi birçok faktör sorgulanmalıdır. Bazı iç organ rahatsızlıkları ve ilaç alerjilerinde deride herhangi bir bulgu olmadan da kaşıntı olabilmektedir.

Antalya Konyaaltı’nda bulunan kliniğimizde kaşıntı şikayeti ile gelen hastalarımıza tanı, tedavi ve kaşıntı tedavisinin takibinde yardımcı olmaya devam ediyoruz.

Kaşıntı tedavisinde, dermatoloji uzman doktoru deri ve genel muayene ile kaşıntının nedenini belirlemeye çalışır. Deride herhangi bir bulgu yoksa muayene bulgularına göre kansızlık (demir eksikliği), karaciğer ya da böbrek rahatsızlığı, tiroid hastalıkları, bağırsak parazitleri yada yukarıda bahsedilen diğer sebeplere yönelik ayrıntılı ve geniş tahlillerle inceleme yapılır. Kaşıntı şikayetinde, tüm bu araştırmalarla bulunan sonuçlar doğrultusunda nedene yönelik tedavi yapılır. Gerekirse bu sonuçlara dayanarak ilgili dallardan uzman hekimlerin de yardımına başvurulur. Özetle kaşıntı şikayetinde çok yönlü ve multidisipliner bir yaklaşım gerekir.

Tırnak mantarı el ve ayak tırnaklarında kalınlaşma, şekil ve renk değişikliği, kırılmaya yol açanmantarların neden olduğu bir enfeksiyondur. Tırnak mantarına birçok farklı mantar tipi neden olabilir.

Ayak mantarı, tırnaklara bulaşarak tırnak mantarına sebep olabilir. Ayrıca ayakların uzun süre nemli ve sıcak ortamda kalmasına yol açan kapalı ayakkabılar, sıcak havalar, , soyunma odaları, duş ve yüzme havuzu gibi ortak kullanım alanları, çıplak ayakla toprağa basmak, kötü ayak hijyeni, ortak kullanılan çorap, terlik ve ayakkabılar, ayakların aşırı terlemesi, şeker hastalığı, kuaförlerde ortak kullanılan manikür ve pedikür aletleri hem ayak hem de tırnak mantarına zemin hazırlayabilir.

Tırnak mantarı nadiren kendiliğinden geçer. Genellikle kronik (uzun süreli) seyreder ve giderek kötüleşerek diğer tırnakları etkiler. Etkilenen tırnak düşse de yeni gelen tırnak, tırnak yatağında bulunan mantarla tekrar enfekte olur.

Tırnak mantarı mutlaka tedavi edilmelidir. Etkilenen tırnak rengi değişerek sarı- kahverengiye dönüşür. Mantar ilerledikçe tırnak kalınlaşıp aşırı büyüyerek ayakkabı içinde ağrı oluşturan tırnak batığına neden olabilir ya da giderek ufalanmaya başlayabilir.

Tırnak mantarı tanısı uzman dermatoloji doktoru tarafından tırnak muayenesi ile kolayca konur.Bazen tırnaktan alınan küçük örnekler ile mikroskobik inceleme veya kültür yapılması gerekebilir.

Antalya Konyaltı’nda bulunan kliniğimizde tırnak mantarı tanı, tedavi ve takibinde birçok hastamıza yardımcı oluyoruz.

Tırnak mantarı, tüm tırnağın %50 sinden az ve hafifse genellikle mantar için etkili krem ve cilalar önerilir. Bu cila ve kremlerin, tırnaktaki düzelme takip edilerek en az 3-6 ay kullanılması gerekir.

Tırnaktaki düzelme, tırnağın deri ile birleştiği üst bölgesinde sağlam tırnak gelişi ile takip edilir.

Yani tırnaktaki iyileşme tırnağın uzama hızına paralel oluşur. Çok şiddetli olgularda ise ağızdan alınan mantar ilaçları kan tahlilleri takibinde mutlaka doktor kontrolünde 3-6 ay verilir. Ağızdan alınan mantar ilaçları bazen sıkıntılı yan etkiler oluşturabilir. Tırnak mantarı tedavisi hasta uyumu ve sabrı gerektiren uzun bir tedavidir.

Tinea versicolor, deride normalde yaşayan Malassezia adlı bir mantar türünün çeşitli nedenler ile aşırı artması sonucu oluşan bir mantar enfeksiyonudur. Gövde, sırt ve kollarda deri renginden açık veya nadiren koyu renkli lekeler biçiminde görülür.

Sıcak ve nemli ortamlar, aşırı terleme, sentetik kıyafetler, yağlı deri yapısı mantarın artmasını tetikler.

Ergenlerde ve bağışıklık sistemi baskılanmış ya da zayıf olanlarda daha sık görülür.

Vücut mantarı tanısı, dermatoloji uzman doktoru tarafından klinik muayene ile kolaylıkla konur.

Bazen lekelerin üzerinden kepek alınıp mikroskobik incelenme yapılarak tanı kesinleştirilir. Bunundışında Wood lambası ile muayene de tanıda yardımcı olur. Antalya Konyaltı’nda bulunankliniğimizde, vücut mantarı tanı, tedavi ve takibinde hastalarımıza yardımcı olmaya devam ediyoruz.

Vücut mantarı tedavisinde, lekelerin dağılımı ve yoğunluğuna göre doktorunuz tarafından uygungörülen krem, losyon ve şampuanlar kullanılır. Dağılım çok yaygın ise ağızdan mantar için etkilitabletler verilebilir. Bu tedavi de kullanılan tabletlerin yan etkisi olabileceğinden mutlaka doktor kontrolünde ve kan tahlilleri takip edilerek kullanılmalıdır.

Tedavi etkili olsa bile derideki renk değişikliğinin düzelmesi aylar sürebilir. Bu durum tedavinin etkisiz olduğu anlamına gelmez. Zaman içinde renk normale dönecektir. Bu süre zarfında güneşten korunmak önemlidir.

Vitiligo deride pigment (renk) kaybı ile seyreden, beyaz alanların görüldüğü, kesin sebebi bilinmeyen bir deri hastalığıdır. Dünya nüfusunu %1 ‘inde görülür ve erkek kadın eşit oranda etkilenir. Sıklıkla göz kapakları, dudak çevresi gibi yüz alanları, boyun, el, kol, bacak, ayak ve genital bölgede ortaya çıkar.

Cildimizde bulunan melanosit adı verilen hücreler, deri, saç ve göz rengimizi oluşturan melanin
pigmentini üretir. Bu hücrelerin ölmesi veya hasar görmesiyle melanin üretimi bozulur. Bunun
sonucunda deri daha açık bir renk alır ya da tamamen beyazlaşır. Bu hasara neden olan bazı teoriler ileri sürülmektedir:

  • Genetik anormallik

  • Vücudun bağışıklık sistemi melanositleri yabancı cisim olarak algılayıp yıkabilir.

  • Sigara, güneş ve çevreye bağlı hasarlı cilt,

  • Hafif sivilce, sivilce izleri ve lekeleri, yara izleri,

  • Yağlanma ve gözeneklerde artış gibi problemlerin giderilmesinde kullanılır.

Yüz ve boyun mezoterapisinde hangi ürünler kullanılır?

  1. Vitaminler: Retinol (A vitamini), askorbik asit (C vitamini), tiamin nitrat (vitamin B1), kalsiferol (vitamin D2), riboflavin (vitamin B2), tokoferol (vitaminE), niasinamid (vitaminB3), kalsiyum pentotanat (vitaminB5), menadion (vitamin K3), piridoxin (vitamin B6), folik asit, biotin (vitamin B7), aminobenzoikasit (vitamin B10), siyanokobalamin (vitamin B12).

    Bu vitaminler mikrosirkulasyon yani dolaşımı arttırıp, enerji yolaklarında katalizör görevi  görürler.Ayrıca DNA ve RNA  sentezinde, hücresel enerjinin üretiminde kilit rol oynarlar.

  2. Mineraller: Kalsiyumklorür, magnezyum sülfat, sodyum fosfat ve potasyum klorür gibi mineraller hücre duvarı sentezi ve pek çok enzimatik yolda rol oynarlar.

  3. Aminoasitler: Aminobütirikasit, taurin, lösin, alanin, glisin,serin, ornitin, triptofan, tirozin, asparaji, treonin gibi bir çok aminoasit yani protein yapı taşı başta kolajen olmak üzerederi hücre dışı yapıların sentezi için gereklidir.

  4. Nükleikasitler: Adenozinsiklokfosfat, guanin, sitozin, timin, deoksiadenozin gibi nükleikasitler hücre döngüsünde rol oynarlar.

  5. Sitokinler: Epidermal büyüme faktörü, temel fibroblast büyüme faktörü, tioredoxin hücresel uyarı yaparlar.

  6. Koenzimler: Koenzim A(CoA), kokarboksilaz, tiaminpirofosfat, flavin, adeninnükleotit (FAD) gibi maddeler kullanılır. Bu maddeler katalizör olup hücresel döngüye yardım eder.

  7. Hyaluranik Asit: Bir polisakkarit olup fibroblastlar tarafından sentezlenir ve hücreler arası matriksi destekler. Su tutucu özelliğinden dolayı deriyi nemlendirir. Keratinosit adı verilen  deri hücrelerinin çoğalması, göçü ve farklılaşmasında rol oynar. Yara iyleşmesi, damarsal yapının gelişmesi, serbest oksijen radikallerinin temizlenmesine yardımcı olur. Hacminin 1000 katına kadar su tutma özelliğine sahiptir. Böylece deriye esneklik ve nem verir.

Yüz ve boyun gençleştirme için yapılan mezoterapi ürünleri Antalya Konyaltı’ndaki kliniğimizde hastanın yaşı, cinsiyeti, cilt özellikleri ve problemlerine göre seçilmektedir. Her hastaya özgü özel bir yaklaşımla tedavi planı yapılmaktadır. Hastamızın ihtiyacına göre seans aralıkları 1-2 haftada bir 3-6 tedavi şeklinde planlanmakla birlikte 3 ay boyunca ayda bir yada ilk bir ay haftada bir  şeklinde planlanıp sonrasında 6 ay boyunca ayda bir şeklinde de yapılabilir. Burada belirleyici olan tamamen hastanın problemleri ve  tedaviye uyumudur.

Yüz ve boyun gençleştirme amacı ile yapılacak mezoterapi öncesi hastamız 20-30 lokal anestezik krem ile bekletilip ardından cilt antiseptik solüsyonlar ile iyice temizlenir. Uygulanacak mezoterapi ürünü çok ince iğnelerle cilde 1-1,5 cm aralıklarla verilir. Mezoterapi ürününün uygulamasında, mezoterapi tabancası ya da mikroiğneleme yöntemi de kullanılabilir. Mezoterapi , ortalama 20-30 dakika süren oldukça güvenli ve konforlu bir işlemdir. İşlem  sonrası hastalarımız günlük hayatına rahatlıkla devam edebilir. Ancak en az  8 saat mezoterapi uygulanan alanı yıkamaması, tozlu ve kirli ortamlarda bulunmaması, elle o bölgeye çok dokunmaması ve yıkma sırasında  çok sıcak su kullanmaması konusunda uyarılır.

Egzema ciltte kuruluk, kaşıntı, kızarıklık, pullanma, çatlama ve bazen de su kabarcıkları ve akıntılı yaralarla karşımıza çıkar. Toplumda sık görülen egzema, cildin çevrede karşılaştığı ve temas ettiği, irritan ve alerjen maddelere verdiği yangısal bir yanıttır.

Her yaşta ve cinste farklı tipte bulgular ve yerleşim alanlarıyla ortaya çıkan birçok egzema tipi vardır.

Özellikle kalıtsal olarak deri reaksiyonu vermeye yatkın atopik yapılı bireylerde sık görülmektedir. Egzema oluşumunda genetik faktörler, stres, cilt kuruluğu cilt ile temas eden kimyasal ve alerjik maddeler rol oynar. Günlük hayatımızda kullandığımız ve karşılaştığımız birçok madde hastalığın bir nedeni ya da alevlendiricisi olabilirler. Su, kuru hava, tozlu ortam, deterjan, sabun, dezenfektan, lastik eldiven ya da ayakkabı, kişisel bakım ürünleri, sentetik ve yün kıyafetler, , özellikle el bölgesindeki egzemalarda mesleki olarak cildi, alerjen ve kimyasallarla temas edenler (ev hanımları, kuaförler, inşaat işçileri, boyacılar, tamirhane, fırın ve fabrikalarda çalışanlar, diş teknisyenleri, sağlık çalışanları, çiftçiler ), domates, portakal ve limon gibi asitli gıdaların suyu egzemayı tetikleyebilir. Egzemaya yol açan birden fazla sebep olduğundan egzemanın birçok çeşidi bulunur. Egzemanın belirtileri çeşitlerine göre farklılık gösterir.

Alerjik kökenli egzemalarda çok az bir alerjen maddenin cilde teması yaygın bir cilt tutulumuna neden olabilirken kimyasal kökenli egzemalar temas eden bölge ile sınırlıdır ve temas devam ettiği sürece o bölgede artarak devam eder.

Egzema en sık ellerde olsa da bacaklar, ayaklar veya vücudun herhangi bir yerinde oluşabilir. Tedaviedilmeyen ve kronik hale gelen egzemalarda ciltte kuruluk iyice artar, cilt koyu bir renk alır, kalınlaşırve derin çatlaklar oluşur. Bu çatlaklardan mikrobik giriş olabilir ve cilt enfeksiyonları gelişir. Ayrıcasürekli kaşınma, yanma ve batma hastanın günlük hayat kalitesini düşürür. Erken dönemde tanınanve tedavi uygulana egzemalarda tedavi sonuçları başarılıdır.

Egzema tanısı, uzman dermatoloji doktoru tarafından hastanın ayrıntılı öyküsü alınarak ve muayene bulgularıyla kolayca konur. Antalya Konyaaltı ’nda bulunan kliniğimizde el, ayak ve vücut egzema(dermatit) tanı, tedavi ve takibinde birçok hastamıza yardımcı olmaya devam ediyoruz. Bazı hastalarda, deri yama testi adı verilen testle hastanın sırtına yapıştırılan düşük konsantrasyonlu alerjenler 48-72 saat bekletilir. Test sonucunda cilt değerlendirilerek, kabarma ve kızarma olan yerlerde hangi alerjene yanıt olduğu saptanır. Hasta bu süre zarfında terletecek sporlar ve banyo yapmaz.

El, ayak ve vücut egzema tedavisinde nemlendirme çok önemlidir. Doktorunuzun önerdiği renksiz vekokusuz tıbbi nemlendiriciler her gün tekrarlanarak kullanılmalıdır. Ayrıca egzemaya sebep olanetkenden mutlaka uzak durulmalıdır.

Ayrıca doktorunuz tarafından önerilen kortizonlu kremler aktif dönemdeki kaşıntı ve kızarıklığı kontrol altına alır. Bu kremlerin nerde ve ne kadar süreyle kullanılacağına doktorunuz karar verir.Eğer egzema lezyonlarında sulanma varsa ıslak pansumanlar önerilebilir.

Bunun yanında deride egzema belirtilerini azaltıp tekrarlamasını önleyen kortizon dışında takrilumus ve pimekrilimus içeren kremler kullanılabilir. Deride incelme yapmayan bu kremlerin kullanımı dermatolog tarafından belirlenir. Deride ışık gören yerlere uzun süreli uygulamadan kaçınılmalıdır.Bu kremler deride enfeksiyon riskini arttırabilir.

Kaşıntı giderici ilaçlar, egzemaya eşlik eden enfeksiyon varsa antibiyotikler ağızdan kullanılabilir.

Çok şiddetli egzema varlığında steroidli kremlerin yanında ağızdan, damardan yada kas uygulamaları yoluyla steroid verilebilir. Bu tedavilere yanıt alınmayan ve daha şiddetli seyreden egzemalarda, siklosprin ve metotreksat gibi bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanılabilir. Bu tedavilerde ciddi yan etkiler olabilir ve hastalar mutlaka doktor tarafından düzenli muayene ve kan tetkikleri ile takipedilir.

Egzemanın yaygın olduğu durumlarda hastane koşullarında lokal ya da genel ultraviyole (PUVA) ışıktedavisi uygulanabilir.

Uyuz gözle görülemeyen Sarcoptes Scabiei adı verilen akarın neden olduğu bulaşıcı bir deri hastalığıdır. Uyuz hastalığı akarın cilde girmesi ile oluşur. Cildin üst katmanlarında tüneller açarak ilerleyen akar yaklaşık 4- 8 hafta yaşar. Bu süre boyunca açtığı tünellere yumurta ve dışkı bırakır. Bu ciltte reaksiyona neden olarak şiddetli kaşıntı meydana getirir. Bıraktığı yumurtalar ile çoğalan akarların neden olduğu uyuz tedavi edilmezse ciltte döküntü, yaralar ve enfeksiyon gelişebilir. Kişiden kişiye yakın temasla (aynı yatakta yatma, ortak giysi kullanımı gibi) ortalama 15-20 dakikalık bir sürede bulaşır. Okul, kışla, huzurevi gibi toplu yaşam alanlarında ve aile içinde bulaş hızlıdır. Özellikle bağışıklık sistemi zayıf olanlarda, çocuk ve yaşlılarda bulaşma kolaydır.

Parazit kişiye geçtikten 4-6 hafta sonra ortaya çıkan, özellikle geceleri artan kaşıntı çok tipiktir. En çokel parmak araları, el bileğinin iç yüzü, koltuk altları, bacaklar, ayak bilekleri, kulak arkaları, bel ve kalçakaşınır. Kadınlarda meme başı erkeklerde ise genital bölge kaşıntısı belirgindir. Çocuklarda,yetişkinlerden farklı olarak yüz, ayak tabanı ve avuç içinde kaşıntı olabilir.

Uyuz hastalığının tanısı, dermatoloji uzman doktoru tarafından hastanın öyküsü ve muayene sırasındagörülen uyuz hastalığına özel bulgularla kolaylıkla konur. Antalya Konyaltı’nda bulunan kliniğimizde,uyuz hastalığı tanı, tedavi ve takibinde hastalarımıza yardımcı olmaya devam ediyoruz.

Uyuz tedavisi uygulanan hastalar, mutlaka aynı yaşam ortamını kullanan aile bireyleri ile birliktetedavi edilmelidir. Yoksa tedavi edilmeyen bireyler tekrar bulaşa neden olurlar ve tedavi etkinliğini vebaşarısını düşürürler.

Uyuz tedavisinde ülkemizde topikal ilaçlar kullanılmaktadır. Hastanın yaşına, bağışıklık sistemine vekaşıntıya bağlı enfeksiyon varsa gerekirse antibiyotikli tablet veya kremler uygulanır.

Tedavinin yanında hastanın son 1 hafta içinde kullandığı tüm çamaşırları, havlu ve yatak takımları en az 60 derecede yıkanıp ütülenmelidir. Yıkanamayacak eşyalar ise bir poşet içinde ağzı bağlanarak ortalama 7 gün kapalı tutulmalıdır. Çünkü uyuz etkeni akar, insan vücudu dışında da 1-2 gün yaşayabilir. Başarılı bir tedavi sonrası bile kaşıntı ve hastalık bulgularının azalarak 2-6 haftaya kadar devamedebildiği unutulmamalıdır.

Saçlı deri mantarı, çocukluk çağında daha çok kırsal kesimde hayvanlardan bulaşan mantarın nedenolduğu enfeksiyon hastalığıdır. Saçlarda kepeklenme, iltihaplanma ve saç kaybı gibi bulgular yapabilir.

Saçlı deri mantarının tipleri nelerdir?

  1. Tinea Kapitis Süperfisialis: Yüzeysel saçlı deri mantarı, genellikle saçta kepeklenme, kırılma, donukve cansız bir görünüme neden olur. Yer yer saçların döküldüğü kılsız alanlar görülür. Az bir kısmı ergenlik dönemine kadar devam edip ergenlik döneminde kendiliğinden iyileşir. Birçoğu iltihaplı olanTinea kapitis profundaya ilerler.

  2. Tinea Kapitis Profunda (Kerion Selsi): Derin ve iltihaplı formu. Hastanın kafasında şişlik görülür ve karışmasıyla iç organları etkileyebilecek iltihabi yayılama neden olabilir. Bu durumda, ateş yüksekliği, çarpıntı, idrarda kanma gibi ciddi sistemik problemler yapabilir

  3. Tinea Kapitis Favoza (Favus): Günümüzde nadir görülen ve kalıcı kellik yapan formudur. Saç köküne yapışık kalın kabuklar ve zedelenme sonucu kalıcı saç kaybı görülür. Çocukluk çağında başlar ve tedavi edilmezse erişkin yaşta da devam eder. Hastada boyunda ağrılı lenf bezi şişlikleri görülür.

Saçlı deri mantarı, çocukluk çağında görülür. Erişkinlerde görülmez. Çünkü erişkinlerin saç yapısı mantarın çoğalmasına izin vermemektedir. Ancak Tinea Kapitis Favoza (Favus) adı verilen saçlı derimantarı, çocukluk çağında başlar ve tedavi edilmezse erişkin yaşta da devam edebilir.Hastalık genellikle kırsal kesimde hayvanlardan bulaşsa da gelişmiş ülke ve şehirlerde kedi, köpek gibievcil hayvanlardan da bulaşma olabilir.

Bitler, yassı vücutlu, kanatsız, kan emerek beslenen, 1-2mm boyutunda çok küçük, uçamayan ve zıplayamayan gri böceklerdir. Bitler insanların ve hayvanların derilerinde asalak olarak yaşarlar. Asalak bir canlı olduğu için her zaman yaşamını sürdürebilmek için konağa ihtiyaç duyar. Bu nedenle insan vücudu dışında sadece 48 saat canlı kalabilir. İnsan vücudunda ise 30 gün yaşayabilir. Bu sırada erişkin dişi bitler günde ortalama 10 adet sirke adı verilen bit yumurtalarını kıl diplerine bırakır. 8-9 günde yumurtalarından çıkan bitler görünür hale gelir.

Bit yumurtaları, insan vücudu dışında kumaş ve battaniyelerde 10-15 gün süreyle yaşayabilirler.

İnsanlarda görülen başlıca bitlenme tipleri nelerdir?

  1. Tinea Kapitis Süperfisialis: Yüzeysel saçlı deri mantarı, genellikle saçta kepeklenme, kırılma, donukve cansız bir görünüme neden olur. Yer yer saçların döküldüğü kılsız alanlar görülür. Az bir kısmıergenlik dönemine kadar devam edip ergenlik döneminde kendiliğinden iyileşir. Birçoğu iltihaplı olanTinea kapitis profundaya ilerler.

    Baş Biti: İnsanlarda en sık görülen türdür. Yakın fiziksel temas, tarak, fırça, şapka, eşarp, yastık ve havlu gibi eşyaların ortak kullanımı ve döşeme gibi yüzeylerin saçla teması ile bulaşır. Özellikle okul, yurt ve askeriye gibi toplu yaşam alanlarında sık görülür.

    Saç bitlenmesinde ense, kulak arkları ve şakaklarda özellikle geceleri artan şiddetli kaşıntı olur. Saçlı deri içinde, şiddetli kaşıntıya bağlı kanamalı yaralar, bazen bunların mikrop kapmasına bağlı ağrı, iltihaplanma, akıntı, ensedeki ve boyundaki lenf bezlerinde şişlik görülebilir.Kaşıntının yoğun olduğu yerlerde saçlı deriye yapışık parlak, yassı sirkeler gözlenir. Saç biti, toplumda yaygın olarak düşünüldüğü gibi kişisel hijyenin yeterli olmamasına, saçlarda ve vücutta yağlanma ya da sabun artıkları kalmasına bağlı gelişmez.Ancak vücut ve kasık biti kişisel hijyenin iyi olmaması ile yakından ilgilidir. Saç biti herhangi bir hastalığa taşıyıcılık yapmazken vücut ve kasık biti tifüs, siper ateşi ve bit kaynaklı tekrarlayan ateş gibi zararlı hastalıklara taşıyıcılık yapar.

  2. Vücut Biti: Bitli bireyle yakın temas ve bit barındıran kıyafet ve yatakların ortak kullanımı sonucu bulaşır. Kılın deriye girdiği kök kısmında gri renkli kir gibi hareketsiz bit ve sirkeler görülür.Koltuk altları ve gövde de kaşıntı yoğundur.

  3. Kasık Biti: Cinsel ilişki sırasında yakın deri teması sonucu bulaşır. Nadiren ortak kullanılan çamaşırlarla bulaş olur. Kondom kullanımı bulaşı engellemez. Vücut ve kasık bitinde, her ısırık alanında kırmızı bir kabarıklık oluşturur. Deride özellikle kılların kök kısmında mavi-gri lekeler dikkat çeker. Kasıkta kaşıntıya bağlı tırnak izleri, kanamalı yaralar ve lenf bezlerinde şişme gözlenebilir.

Bitlenme tanısı hastanın şikayetleri ve yapılan muayene bulguları ile dermatoloji uzman doktoru tarafından kolaylıkla konur. Antalya Konyaaltı’nda bulunan kliniğimizde saç, vücut ve kasık bitlenmesi şikayeti ile gelen hastalarımıza tanı, tedavi ve takipte yardımcı olmaya devam ediyoruz.Özellikle doktorunuz tarafından ışık altında yapılan muayenede bit ve sirkler rahatlıkla görülebilir. Saça yapışık sirkeler kepekle karışabildiği için bazen dermatoskopik bazen de alınan kıl örneklerinde mikroskobik muayene gerekebilir.

Saç, vücut ve kasık bitlenmesinde kişilerle temasta olan herkes muayene edilip birlikte tedavi edilmelidir. Tedavide bit için etkili krem, losyon ve şampuanlar, doktorunuzun tarif ettiği şekilde belli bir süre bekletilerek uygulanır. Ancak sirkelere kullanılan bit ilaçları 0 etkili olmaz bu nedenle sirkelerin tek tek mekanik olarak uzaklaştırılması gerekir. Ayrıca vücut ve kasık bitinde tüm kılların tıraş edilmesi de bit ve sirkeleri uzaklaştırmakta işe yarar.

Tedavi başarısızlığı, bit olan kişilerle temasın devam etmesine ya da tedavinin hastanın, yakın temas ettiği kişilere uygulanmasına bağlı olabilir. Bu durumda 2. ilaç uygulaması 1 hafta sonra tekrarlanabilir.

Özellikle kasık ve vücut bitinde, bitlerin kıyafetlerin dikiş yerlerinde de bulunması sebebiyle bu kıyafetler yüksek derecede yıkanıp dikiş yerleri ütülenmelidir. Ayrıca fırça, tarak, başörtüsü, havlu ve diğer eşyalar da sıcak su ile yıkanmalıdır. Yıkanamayacak eşyalar plastik bir torbaya konup 2 hafta bekletilmelidir.

Liken Planus; başta deri yüzeyi ve mukozalar (ağız ve genital bölge gibi) daha nadiren tırnak ve saçlı deriyi etkileyen, sebebi tam olarak bilinmeyen, yıllarca sürebilen , kaşıntılı bir deri hastalığıdır.

Toplumun %1’inde görülür ve kadın erkek oranı eşittir. Liken planus bir deri kanseri ya da
enfeksiyonu değildir . Temasla bulaşma özelliği yoktur.

Liken planus, nedeni tam bilinmeyen bir hastalık olmakla birlikte hastalığın bağışıklık sisteminin hatalı bir fonksiyonu sonucu geliştiği düşünülmektedir. Bu duruma neden olarak görülen etkenlerinbaşında, Hepatit B ve C enfeksiyonu, belirli ilaçlar ve civa içereni diş dolguları yer almaktadır.

Liken planus; deride, kaşıntılı, çok sayıda, yüzeyi düz, parlak, mor –pembe renkli, 3-5 mm çaplı kabarıklıklardan oluşur. Bazen bu kabarıklıklar birleşip geniş lezyonlar oluşturabilir. Vücutta her bölgeye simetrik yerleşebilse de el ve ayakların iç kısmı en çok tutulan yerlerdir. Derinin sürtündüğüve örselendiği yerlerde çizgisel kabarıklıkları oluşması tipiktir. Bu nedenle liken planuslu hastalar, derilerini travmadan korumalıdır.

Liken planus, kaşıntı ve görünüm bozukluğu oluşturmasının yanı sıra iyileşirken deride uzun süreli lekeler bırakır. Hastalık tırnak ve saçlı deriyi etkilediğinde, tırnakta şekil bozukluğu ve saçlı deride yama şeklinde kalıcı saç kaybına neden olabilir. Bu durum, özellikle dermatoloji doktoruna geç başvurulması ve tedavinin gecikmesine bağlı oluşur. Ağız içi ve genital bölge liken planus lezyonları, deri kanseri oluşumu için risk oluşturabilir. Bu nedenle bu hastalar düzenli olarak uzman doktor tarafından takip edilmelidir.

Liken planus genellikle birkaç yıl sürebilen ve ataklarla seyreden bir hastalıktır. Antalya Konyaltı’nda bulunan kliniğimizde, birçok hastamıza liken planus tanı, tedavi ve takibinde yardımcı olmaktayız.

Liken planus tanısı, uzman dermatolog tarafından klinik bulgularla kolaylıkla konabilir. Ancak bazıdurumlarda hastalığın kesin tanısı için deri ya da mukoza biyopsisi gerekebilir. Biyopsi işlemi, çok inceiğnelerle lezyonlu bölgenin uyuşturulup küçük bir deri parçasının alınması ile yapılan basit bir cerrahiişlemdir.

Liken planus tedavisinde, lezyonların dağılımı, yaygınlık ve yerleşimine göre hastaya özel tedavi planlanır. Çoğunlukla kortizonlu ya da immun modülatör kremler tercih edilmeklebirlikte bazıhastalarda sistemik tablet ya da ışık (PUVA) tedavisine gerek duyulabilir.

Saç dökülmesi hem kadın hem erkek hastalarda sık görülen bir şikayettir. Geç kalınmadan dermatoloji doktoru tarafından yapılan analizler ve uygun tedavilerle bu durum düzeltilebilir.

Antalya Konyaltı’nda bulunan kliniğimizde, saç dökülmesi şikayeti olan birçok hastamıza tedavi ve takipte yardımcı olmaya devam ediyoruz.

Normal bir kişide saçların %85’i büyüme evresinde ’i ise dinlenme evresindedir. Dinlenme evresindeki saçlar doğal yolla dökülür ve yerini yeni büyüyen saçlar alır. Günlük 100 tel üzerinde saç dökülmesi varsa bu normal değildir.

Saç dökülmesineyol açan sebepler nelerdir?

  1. Kansızlık (Demir eksikliği)

  2. Protein eksikliğine yol açan katı diyetler

  3. Yüksek ateş

  4. Ciddi ameliyatlar

  5. Akut veya kronik sistemik hastalıklara (frengi, bağ dokusu hastalıkları, inflamatuar bağırsakhastalıkları, lenfoproliferatif hastalıklara, diyabet)

  6. Vitamin ve mineral eksiklikleri

  7. İlaçlar ( kan sulandırıcılar, kemoterapi ilaçları, antidepresanlar, bazı tansiyon ilaçları, A vitamini,interferon, immunglobinler, altın, sulfasalazi)

  8. Hormonal sebepler ( Tiroid bezinin az ya da çok çalışması, gebelik, yaşlılık, androgenetik erkek tipisaç dökülmesi)

  9. Genetik faktörler

  10. Psikojenik stres

Saç dökülmesi tanısı, genellikle klinik bulgulara dayanarak konur. Saç dökülmesi şiddetini ve yoğunolduğu alanları belirlemek için doktor tarafından çekme testi yapılabilir. Gerekirse trigogram adı verilen test ile mikroskopta saç kökleri incelenir. Androgenetik (erkek tipi) saç dökülmesi, düşünüldüğünde ise saçların yoğunluğu, çapı ve yeni çıkan saçların değerlendirilmesini sağlayandermatoskopik muayane yöntemi yapılır. Muayene sonrasında dökülme nedenlerini saptamaya yönelik kan testleri istenebilir.

Saç dökülmesini tetikleyen sebep saptanırsa bunun tedavi edilmesi saç dökülmesinin giderilmesindeana hedeftir. Ayrıca saçlı deride kan dolaşımını arttıran, hormonal mekanizmayı kıran losyon vespreyler, saç yapısına destek olan gıda takviyeleri kapsül ve tabletler kullanılabilir. Saçlı derimezoterapisi ve PRP’si de saç dökülmesinde etkili çözümler sunan tedavi seçenekleridir. Bu işlemlersonucunda saç dökülmesinde azalma, saç kalınlığında, uzama hızı ve kalitesinde artış sağlanır.

Saç dökülmesi sadece kozmetik bir problem değildir. Dermatoloji uzman doktoru tarafından her yönü ile ele alınıp araştırılması ve sonuca yönelik tedavi planlanması gereken tıbbi bir problemdir.

Akne; yüz, sırt ve gövdede yer alan yağ bezlerindeki iltihabi reaksiyondan kaynaklanan sivilceyeverilen isimdir. Ergenlik döneminde artan yağ salgısı, kıl yapısı ve yağ bezlerinde birikerek komedonadı verilen siyah ve beyaz noktaları oluşturur. Tıkanan gözeneklerde bakterilerin oluşturduğu iltihap,irinli ve bazen iz bırakan derin sivilceye neden olur. Genetik yatkınlık, hormonlar, kullanılankozmetikler, stres, ilaçlar ve diyet akne oluşumunu tetikleyen başlıca faktörlerdir.

Sivilce, ergenlik ve erişkin (25 yaş üstü) olmak üzere 2 ayrı dönemde görülmektedir. Özellikle 25 yaşından sonra başlayan ve inatçı seyreden sivilcede; adet düzensizliği, kilo artışı, çene, karın ve meme başı çevresinde kıllanma artışı şikayetlerinden birkaçı eşlik ediyorsa hastanın hormonal bozukluk ve polikistik over hastalığı açısından değerlendirilmesi gerekir. Akne kesinlikle karaciğerden kaynaklanan bir hastalık değildir.

Adet dönemlerinde sivilce şikayeti artabilir, bu hormonların neden olduğu doğal bir süreçtir. Tekrarlayan sivilce psikolojik stres ve kalıcı izler bırakabilmesi nedeni ile mutlaka dermatoloji uzmanı tarafından tedavi edilmelidir. Sivilceyi sıkmak ve kurcalamak kesinlikle önerilmez. Kurcalanan sivilcede, iltihabın yayılması ve derinleşmesi ayrıca iz kalma riski artar. Ancak doktor gözetiminde komedonlar temizlenebilir. Antalya Konyaltı’nda bulunan kliniğimizde sivilce tedavisi ve takibinde birçok hastamızla yardımcı olmaktayız.

Sivilcenin hafif, orta ve şiddetli tipleri vardır. Tedavi seçimi ve süresi her hastaya göre farklı
düzenlenir ve hastadan hastaya değişebilir. Tedavi süresi, ortalama 3-6 ay olmakla birlikte roacutan kullanımında 1 yıla kadar uzayabilir.

Akne tedavisinde uygulanan başlıca tedaviler

  • Krem Tedavileri: Hafif ve orta derecedeki aknede içerisinde antibiyotik, benzoil peroksit, tretnion, azeleik asit, adapelen bulunan krem, jel ve losyonlar kullanılır

  • Ağızdan Antibiyotik Tedavisi: Dermatoloji doktorunun gerekli gördüğü durumlarda, mutlaka kan tetkikleri ile takip edilerek, tetrasiklin, doksisiklin, eritromisin ve azitromisin grubu antibiyotikler 2-6 ay arasında kullanılır.

  • İzotretinoin (Roacutan) Tedavisi: Genellikle antibiyotik tedavisine yanıt alınamayan şiddetli, inatçıve iz bırakmaya eğilimli sivilce tedavisinde kullanılan A vitamini türevi bir ilaçtır.Çok etkili bir ilaç olmasına rağmen çeşitli yan etkileri vardır. Mutlaka dermatoloji doktoru takibinde kan tablosu, karaciğer testleri ve kan yağları kontrol edilerek kullanılmalıdır. Uzun bir tedavi süreci gerektirdiğinden hastanın sabrı ve tedaviye uyumu çok önemlidir.

  • Diğer Tedavi Yöntemleri: Eğer hastada, hormon bozukluğu varsa doğum kontrol ilaçları kadındoğum ya da endokrinoloji doktoru ile birlikte takip edilerek verilebilir.Ayrıca doktor kontrolünde düzenli yapılan cilt bakımı, radyofrekans, mezoterapi, fototerapi ve lazertedavisi de birer seçenektir.

Cilt kuruluğu, ciltte kaşıntı, pullanma ve çatlama ile karakterize rahatsız edici bir durumdur. Kaşıntı şikayetinin sık sebebi olan tıbbi adıyla kserozis birçok sebebe bağlı oluşabilir.

Cilt kuruluğuna yol açan sebepler nelerdir?

  1. Soğuk ve kuru hava: Özellikle kış aylarında sıcaklık ve nemin düşmesi ciltte kurumayı tetikler. Kalorifer, klima, odun sobası havadaki nemin azalmasına sebep olur.

  2. Çok sık banyo ve duş alma: Çok sıcak banyo ve duş, klorlu havuzlar cildi kurutabilir.

  3. Sert sabun, deterjan ve duş jelleri: Bunlar cildin lipit bariyerini çözerek kuruluk yapar.

  4. Sert ve sık kese ve lif: Cildin lipit mantosuna zarar verir.

  5. Yeterli sıvı alınmaması.

  6. Cilt hastalıkları: Atopik dermatit, sedef, iktiyozis gibi cilt hastalıları.

  7. Bazı ilaçlar: Roacutane gibi bazı ilaçlar cilt kuruluğu yapabilir.

  8. Yaşlanma ve menopoz

  9. Genetik yatkınlık

  10. Kansızlık, vitamin eksiklikleri,tiroid hastalıkları, kronik böbrek yetmezliği, diyabet, bağırsaklardan vitamin, mineral ve lipit emilimini azaltan sistemik hastalıklar.

  11. Meslek: Sağlık çalışanları ve kuaförlerde sık kimyasal teması ve el yıkamaya bağlı, inşaat ve şantiyelerde çalışanlarda, çiftçilerde.

Saç dökülmesi tanısı, genellikle klinik bulgulara dayanarak konur. Saç dökülmesi şiddetini ve yoğunolduğu alanları belirlemek için doktor tarafından çekme testi yapılabilir. Gerekirse trigogram adı verilen test ile mikroskopta saç kökleri incelenir. Androgenetik (erkek tipi) saç dökülmesi, düşünüldüğünde ise saçların yoğunluğu, çapı ve yeni çıkan saçların değerlendirilmesini sağlayandermatoskopik muayane yöntemi yapılır. Muayene sonrasında dökülme nedenlerini saptamaya yönelik kan testleri istenebilir.

Saç dökülmesini tetikleyen sebep saptanırsa bunun tedavi edilmesi saç dökülmesinin giderilmesindeana hedeftir. Ayrıca saçlı deride kan dolaşımını arttıran, hormonal mekanizmayı kıran losyon vespreyler, saç yapısına destek olan gıda takviyeleri kapsül ve tabletler kullanılabilir. Saçlı derimezoterapisi ve PRP’si de saç dökülmesinde etkili çözümler sunan tedavi seçenekleridir. Bu işlemlersonucunda saç dökülmesinde azalma, saç kalınlığında, uzama hızı ve kalitesinde artış sağlanır.

Saç dökülmesi sadece kozmetik bir problem değildir. Dermatoloji uzman doktoru tarafından her yönü ile ele alınıp araştırılması ve sonuca yönelik tedavi planlanması gereken tıbbi bir problemdir.

Melonosit hücreleri, cildimize renk veren melanin adlı pigmenti oluşturan hücrelerdir. Bu hücrelerin kontrolsüz çoğalmaları sonucu, melanom adı verilen kötü huylu cilt kanseri oluşur. Melonositlerin biraraya gelerek oluşturduğu doku parçasına ben (nevüs) adı verilir. Bunlar iyi huylu cilt tümörlerdir.

Melonom, sıradan benler ile karışabilir ve bu nedenle melanomu tanımak, her zaman kolay olmayabilir. Melanom, benleri andıran ciltle aynı seviyede bir leke ya da deriden kabarık olabilir.Çoğunlukla normal görünümlü bir deride, yeni bir oluşum olarak ortaya çıkmaktadır. Daha az sıklıkla (%30) ise önceden var olan bir benin üzerinden gelişim gösterebilir.

Sıradan benlerin cilt kanserine dönüşme ihtimali düşük olmakla birlikte benlerin hasta tarafından düzenli aralıklarla takibi ve oluşan şüpheli değişikliklerde mutlaka dermatoloji uzmanına başvurulmasıgerekir. Kendi kendine ben muayenesini hasta, gün ışığında, giysilerini çıkarıp bir aynadan (gerekirse2. bir el aynasından yardım alarak);tüm vücut bölgelerini özellikle ayak tabanı, avuç içi, parmak araları, kulak arkalarını, kadın hastalar meme altlarını da atlamadan yapmalıdır. Saçlı derikontrolünde, hastanın bir yakınından yardım alması uygundur. Bu takipler, özellikle açık tenli, çok beni ya da doğuştan itibaren çok büyük beni ve ailede cilt kanseri öyküsü olan, güneşe aşırı maruzkalan hastalar tarafından 1-2 ayda bir yapılmalıdır. Yaklaşık 15 dakika süren bu kontrol, en tehlikeli
cilt kanseri olan melanomun, erken tanı şansını yüksek oranda arttırır.

Melanom'dan şüphe edilecek uyarıcı işaretler nelerdir?

  1. Simetrik şekilli olmaması (benin ya da lekenin bir yarısının diğer yarısı ile aynı özellikleri taşımaması)

  2. Kenarlarının düzensiz, girintili ve çıkıntılı olması.

  3. Farklı renk ve renk tonlarını içermesi.

  4. Çapının 6 mm’den büyük olması.

  5. Hızlı gelişim yani bir benin doğal seyrinin dışında oluşan her türlü değişiklik; Benin sonzamanlarda hızlı büyümesi, renk değiştirmesi, kaşıntı kanama gibi belirtiler göstermesi, renk kaybı veya benin bir bölümünün silinmesi, ben üzerinde kabarmalar görülmesi gibi.

Bu değişiklikleri fark eden hastalarımız mutlaka bir dermatoloji uzman doktoruna başvurmalıdır. Antalya Konyaltı’nda bulunan kliniğimizde, ben muayenesi için gelen hastalarımıza tanı, tedavi vetakipte yardımcı olmaktayız. Kliniğimizde ben muayenesinde, ayrıntılı fizik muayene yanındadermatoskopik muayene de yapılmaktadır. Şüpheli benlerin, çıkarılıp çıkarılmayacağına ya da yakınolarak takibine doktor karar verir. Şüpheli benler, düzenli aralıklarla fotoğraflanarak takip edilir ya dacerrahi olarak çıkarılır.

Dermatoskopi, benleri büyüterek, yüzeyde çıplak gözle görülmeyen detayları tespit etmek içinkullanılır. Dermatoskopi ile kaydedilen benler, yapılan eski kayıtlarla her kontrolde kıyaslanır, böylece kanser oluşumu riski taşıyan ufak bir değişiklik bile tespit edilebilir. Bu da kanser oluşumunun erken tespit, tanı ve tedavisinde çok önemli bir rol oynar.

Seboreik egzema, daha çok saçlı deri, yüz, kaşlar, yanaklar, burun çevresi, kulak iç ve dış kısımlarındakızarık alanlar üzerinde sarı yağlı kepekler şeklinde pullanmalarla ortaya çıkan, kaşıntı ve yanma ile seyreden egzamadır. Toplumun %5’inde görülen sık rastlanan bir hastalıktır. Hastalara kozmetikşikayet dışında bir sıkıntı vermez.

Seboreik egzamanın nedeni, derimizin normal florasında bulunan malaszesia isimli mantarın aşırı artması ve deri bağışıklık sisteminin buna verdiği yanıttır. Seboreik egzama bulaşıcı değildir ve yiyeceklerle ilgisi yoktur. Seboreik egzama iç organlarla bağlantılı bir durum değildir ve deride gelişen bir alerjik yanıttır.

Seboreik egzama kış aylarında ve stresli durumlarda artış gösterebilir. Hastadan hastaya değişmeklebirlikte saçlı deri, yüz, kaşlar, yanaklar, burun çevresi, kulak iç ve dış kısımlarında kırmızı pembe zemin üzerinde kepeklenme ortaya çıkar. Bazen göğüs, sırt ve koltuk altında da benzer şikayetler oluşabilir. Seboreik egzema tanısı, dermatoloji uzman doktoru tarafından klinik muayene ile kolayca konur. Ancak bazı durumlarda mantar ve sedef gibi hastalıklardan ayırt etmek için tetkik istenir.

Antalya Konyaaltı’nda bulunan kliniğimizde seboreik egzama tanı, tedavi ve takibinde birçok hastamıza yardımcı oluyoruz.

Seboreik egzama hastalarının, mutlaka uzman doktor tarafından önerilen kepek karşıtı tıbbi şampuanları düzenli kullanması gerekir. Ayrıca bazen kepekleri azaltan losyonlar önerilir. Yüz ve kulaklar gibi bölgelerde nemlendirici ve hafif kortizonlu kremler tercih edilir. Uygulanan tedaviler ile lezyonlar tamamen geriler ancak hastalar ara ara ataklar yaşayabilir.

İlk kez 1937 yılında Prof. Dr. Hulusi Behçet tarafından tanımlanmış ve tıp literatürüne bu isimlegirmiştir. Tekrarlayan ağız ve genital yaralar, göz bulguları üç ana bulgusu olsa da kalp, damarlar,eklemler, böbrek, sinir ve sindirim sisteminde tutulum ve bulgular yaptığı bilinen kronik bir hastalıktır.Hastalığın nedeni tam olarak bilinmemektedir. Genetik, çevresel faktörler ve virüsler üzerindedurulmaktadır. Behçet hastalığında vücudun kendi dokularına karşı açmış olduğu (otoimmün)bir savaştır ve temelde bir vaskülittir (damar iltihabı). Behçet hastalığı bulaşıcı bir hastalık değildir.Behçet hastalığının başlangıç yaşı 20 ile 30 yaş arasıdır. Hastalık en sık Türkiye, Akdeniz ülkeleri ve Japonya’da görülür ve sıklığı Türkiye’de her 100 bin kişiden 420’dir. Erkeklerde görülme sıklığıkadınlardan daha fazladır. Göz ve geniş çaplı damar tutulumu gibi şiddetli tutulumlar, genç erkekhastalarda daha sık görülmektedir.

Behçet Hastalığı'nın cilt bulguları nelerdir?

  1. Tekrarlayan ağız yaraları (Oral ülser ya da aft): Hemen hemen tüm hastalarda görülür. Dil, dudak, yanak mukozasında ve ağız tabanında yuvarlak-oval, kenarları kırmızı ortası beyaz olanve sık sık tekrarlayan çok ağrılı yaralardır. Beslenme ve konuşma zorluğu yapabilir.

  2. Cinsel bölge yaraları (Genital ülserler): Erkeklerde penis ve testis torbasında, kadınlarda ise dış genital organlarda ağız yaralarına benzeyen, ağrılı ve sık tekrarlayan aftlar ve ülserler çıkar. Bu iki cilt bulgusu, tanı koymada çok önemlidir. Tekrarlayan ağız yaraları, genital yaralar ve göz bulguları başlığı altında toplana 3 ana bulgudan 2 tanesinin olması tanı için yeterlidir.

  3. Diğer deri bulguları:

    • Eritema nodozum: Bacak üzerinde kırmızı -mor renkli, fındık veya ceviz büyüklüğünde, ağrılı şişliklerdir. Hastaların 1/3’ünde ve sıklıkla kadınlarda görülür. 2-3 haftada iyileşir ve yerinde koyu mor bir leke bırakır.

    • Papülopüstüler lezyonlar: Akneye benzer döküntüler, saçlı deri, yüz, göğüs, kollar, bacaklar ve sırtta gözlenir ve iz bırakır.

    • Yüzeysel tromboflebit: Sıklıkla bacaklarda, etkilenen damar boyunca deride kırmızı, hassas, şerit şeklinde kürdela gibi sertlikler şeklindedir. Erkeklerde daha sıktır.

Behçet Hastalığı'nın diğer organlardaki belirtileri ve tutulumları nelerdir?

  1. Göz Tutulumu: Behçet hastalığında göz tutulumuna bağlı, gözde kızarıklık, ağrı, bulanık görme ya da görme kaybı gelişebilir ve erkeklerde hastalığın başlangıç yıllarında daha sıktır.

  2. Eklem Tutulumu: Özellikle diz, dirsek, ayak ve el bileğinde ağrı, şişlik ve hareket kısıtlılığına (atrit) yol açabilir.

  3. Damar Tutulumu: Daha az sıklıkla geniş çaplı damarlar tutulabilir. Büyük damarlar ve kalp damarlarıttulumu hayati risk taşır. Hem toplar hem de atar damarlarda iltihaplanma, kanama ve tıkanıklık yapabilir.

  4. Sindirim sistemi tutulumu: Bağırsaklarda ülserlere bağlı kanamalar, karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal ve kanlı ishal yapabilir.

  5. Sinir Sistemi Tutulumu: Baş ağrısı, his kusurları, çift görme, denge bozuklukları, konuşma ve yutma güçlüğü, bilinç bulanıklıkları sık olmamakla birlikte felç oluşabilir. Çocuklarda baş ağrısı ve saranöbetleri görülebilir.

Antalya Konyaaltı ’nda bulunan kliniğimizde, Behçet Hastalığı, tanı, tedavi ve takibinde hastalarımıza yardımcı olmaktayız. Behçet hastalığında; tanı koydurucu, hastalığa özgü özel bir labrotuvar testiyoktur. Tanı klinik bulgularla konulmaktadır. Deri ve mukoza bulguları genellikle hastalığın ilk bulgularıdır. Bu nedenle erken tanıda büyük önem taşır. Patreji testi, koldan doktor tarafından yapılan 48 saatlik bir test olup tanıya yardımcıdır fakat tanı koydurucu değildir.

Behçet hastalığı tanısı konduktan sonra mutlaka diğer organ ve sistemlerde hastalığa ait tutulum olup olmadığı araştırılmalıdır. Bu nedenle Behçet hastaları, dermatoloji, iç hastalıkları (gastroenteroloji),göz hastalıkları, fizik tedavi, kalp damar cerrahisi ve nöroloji hekimleri ile koordine olarakmultidisipliner bir şekilde ele alınmalı, araştırılmalı ve takip edilmelidir. Behçet hastalığı ataklar ve iyilik dönemleri şeklinde ilerleyen uzun seyirli bir hastalıktır. Hasta doktorları ile tedavi ve takipte sürekli bağlantı halinde olmalı, ilaçlarını düzenli kullanmalı ve kontrollerini aksatmamalıdır.

Mikroi ğneleme yöntemi deride kontrollü bir yara iyileşmesi süreci başlatan etkili bir tedavi yöntemidir. Bu amaçla kullanılan roller ve dermapen aletleri ile derinin üst kısmında hasar oluşturmadan açılan çok sayıda dikey mikrokanal ile deride  kontrollü bir yara iyleşmesi süreci başlatılır. 2006 yılından beri kullanılan ve kolagen indüksiyon tedavisi olarak da isimlendirilen bu yöntem minimal hasar oluşturduğu için hasta ve hekimlerce sık tercih edilir.

Mikroiğneleme yöntemi, çok ince iğnelerle ciltte derinliği 0,5-3mm’ye kadar uzanan dikey mikrokanalllar oluşturur. 1  santimetrekarede yaklaşık 250-400 mikro kanal açılarak yara iyileşmesi tetiklenir. Kan akımı artarak  trombosit ve lökosit gibi yara iyileşmesini arttıran çok sayıda  hücre göçü oluşturulur. Bu hücrelerden salınan büyüme faktörleri ve sitokinler yeni kolajen, elastin, prostoglandin ve hücreler arası madde yapımını uyarır.

Mikroiğneleme yöntemi ile kombine edilen mezoterapi ve prp gibi tedavilerde kullanlan ürünlerin emilimi de kullanılan iğnelerin derinliğine  bağlı 200 kata kadar  artar. Bu kanallar yaklaşık 1 saat sonra kapanır ama oluşan kontrollü yara iyileşmesi sürecinin etkinliği zamanla daha belirgin hale gelir.

Mikroiğnelenme yöntemi, sivilce ve sivilce iz ve lekeleri, yaşlanmaya bağlı deride oluşan gevşeme ve kırışıklık, yara izleri, leke, kilo almaya bağlı oluşan çatlaklar, deride gözeneklerin azaltılması ve saç dökülmesinde tek başına ya da mezoterapi, prp ile kombine edilerek Antalya Konyaltı’ndaki kliniğimizde birçok hastamızda etkili ve başarılı bir şekilde uygulanmaktadır.

Mikroiğneleme öncesinde hastalarımızda tedavi edelicek bölge lokal anestezik krem ile 20 dakika  bekletilir, Ardından aniseptiklerle tamamen temizlenip hastanın şikayetine göre seçilen derinlikte uygulanır. Tedavi yaklaşık 15-20 dakika sürer.İşlem sonrası hafif kızarıklık oluşur.  Enfeksiyon oluşumunu önlemek için lokal antibiyotikli kremler  uygulanır. Seanslar 2-3 hafta arayla planlanır ve 3-6 seans önerilir. Mikroiğneleme etkili ve güvenli bir tedavi seçeneği olmakla birlikte uzman  doktor tarafından yapılmalıdır.

Dondurma olarak da bilinen kryoterapi (Kriyoterapi) tedavisi, deri yüzeyinde ya da içinde gelişen ve alınması(çıkarılması) gereken birçok lezyonun tedavisinde cerrahi yerine kullanılır.Bunların başlıcaları;

  • Siğiller.

  • Et benleri.

  • Seboreik keratoz ya da aktinik keratoz adı verilen deri kalınlaşmaları

  • Cilt lekeleri

  • Molluskum adı verilen çocuklarda sık görülen viral enfeksiyonlar

  • Nasırlar

  • Cerrahi yapılamayan deri tümörleri

  • Kabarık yara izleri (Keloid)

Kryoterapide dondurma amacı ile genelikle -196 derecedeki sıvı nitrojen kullanılır.Sıvı nitrojen gazının özel cihazlar kullanılarak tahrip edilmek istenilen dokuya uygulanmasıdır. Dokuya temas eden soğuk gaz, uzaklaştırılması istenen dokuda lokal donuk ve tahrip oluşturur.Artık işlev görmeyen buölü doku ve anormal hücreler , iyileşme süreci olan 1-2 haftada dokudan atılır ve yerine sağlıklı tazedoku gelir.

Kryoterapi tedavisi sonrası hasta günlük hayatına rahatlıkla devam edebilir, oldukça acısız
ve konforlu bir işlemdir. Kryoterapi tedavisi, bazı cilt lezyonlarında seanslar halindetekrarlanabilmektedir. Seans aralıları on gün olup seans sayısı lezyon boyutu, sayısı ,yerleşimi ve yaygınlığına göre değişebilmetedir.

Kryoterapi dondurma tedavisi, Antalya Konyaaltı ’nda bulunan kliniğimizde etkili ve güvenli bir şekildesiğiller başta olmak üzere birçok dermatolojik şikayetin giderilmesinde kullanılmaktadır.

‍Hasta birey ile temas ve çamaşırların ortak kullanımı ile ortaya çıkar. Kaşıma ve ya oynama ile lezyonyayılımı ve sayısı artar. Tanı dermatoloji doktoru tarafından klinik görüntü ile kolaylıkla konur.

Antalya Konyaaltı ’nda bulunan kliniğimizde molluskum tanı ve tedavisinde hastalarımıza yardımcı olmaktayız.

‍Hasta birey ile temas ve çamaşırların ortak kullanımı ile ortaya çıkar. Kaşıma ve ya oynama ile lezyonyayılımı ve sayısı artar. Tanı dermatoloji doktoru tarafından klinik görüntü ile kolaylıkla konur.

Antalya Konyaaltı ’nda bulunan kliniğimizde molluskum tanı ve tedavisinde hastalarımıza yardımcı olmaktayız.

Sifiliz; bakteriyel etkenli (Treponema Pallidum), sık görülen, cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır. Erkek ve kadında aynı sıklıkla ve genç yaşta daha çok görülür.Cinsel yolla bulaş sık olmakla birlikte kannakli ya da anneden bebeğe geçişle de olabilmektedir.

Birden fazla cinsel partneri olmak vekorunmasız cinsel ilişki sifiliz ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklar açısından ciddi bir risk oluşturur.

Bulgular cinsel ilişkiden yaklaşık 3 hafta sonra ortaya çıkar ve başlıca 3 dönemde görülür:

  1. Dönem: Dış genital bölgede, erkeklerde penis veya testislerde kadınlarda vulva ve göbekaltında ağrısız, yuvarlak,başlangıçta üzeri parlak görünen yara (ülser) ortaya çıkar.Yarayerine yakın lenf bezlerinde büyüme olur ve bu dönemde çok bulaştırıcıdır. Yarakendiliğinden 6 haftada geçer.

  2. Dönem: Yaklaşık 2 yıl içinde 2. dönem belirtileri olabilir ve her türlü deri hastalığını taklitedebilir.Bunlar vücutta kırmızı renkli döküntüler, al ayası ve ayak tabanında yaralar, ağız içi ve makat bölgesinde beyaz kabarık lezyonlar,saçlarda güve yeniği şeklinde dökülmeler şeklingörülebilir.Bu dönemde de bulaştırıcılık devam eder.

  3. Dönem: Hastalık tedavi edilmezse yaklaşık 20 yılda 3. Döneme geçer. Günümüzde bu dönemçok nadir görülür. Bu dönemde kalp, sinir sistemi ve kemiklerde bulgular ortaya çıkar.Bulaştırıcılık sona ermiştir.

Antalya Konyaltı’nda bulunan kliniğimizde, sifiliz (frengi) hastalığı tanı ve tedavisi etkili ve başarılıbir şekilde yapılmaktadır. Sifiliz hastalığı tanısı, klinik bulgularla uzman dermatologlar tarafındankolaylıkla konur. Ayrıca hastalığın 1 ve 2. döneminde kullanılan çok sayıda kan testi de vardır.

Sifiliz (Frengi) tedavisinde, hastalığın dönemlerine göre doktorlar tarafından belirlenenantibiyotik, uygun doz ve sürede kullanılır.Sonrasında tahlillerle hasta belli bir süre bulaştırıcılıkriski ortadan kalkıncaya kadar takip edilir.

Genital Herpes (Uçuk) , herpes simplex virusunun (HSV)neden olduğu cinsel yolla bulaşan birhastalıktır. HSV virusunun HSV Tip1 ve HSV Tip2 olmak üzere 2 iki tipi mevcuttur.Genellikle HSV Tip2genital uçuktan sorumlu olsa da her tipi de sebep olabilir.

Genital uçukta, cinsel organ ve makat çevresinde ağrılı gruplar oluşturmuş su kabarcıkları oluşur.Bunların açılması ile ağrılı açık yaralar gelişir ve 2-4 haftada iyileşir. Bazen bu belirtilere ateş, başağrısı ve nezle benzeri bulgular eşlik eder.

Genital herpes ya da uçuğun bulaşması bu hastalığa sahip bir bireyle anal, oral veya vaginal cinselilişki ile olur. Genital herpesli birey bu yaralara ve yaralardan çıkan sıvıya dokunursa hastalığı vücudunfarklı yerlerine bulaştırabilir.Bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde hastalık daha ağır seyredebilir.

Genital herpes şikayeti olan hastalarda, cinsel yolla bulaşan diğer hastalıklar (başta HIV olmak üzere)mutlaka araştırılmalıdır.Genital herpes tanısı, hastadaki klinik bulgular ve gerekirse lezyondan örnek alınarak doktortarafından rahatlıkla konmaktadır. Antalya Konyaaltı ’nda bulunan kliniğimizde genital herpes tanı vetedavisinde hastalarımıza yardımcı olmaktayız.

çıkabilen ağrılı çok sayıda su kabarcığı ile seyreden viral bir deri hastalığıdır. Zonanın en belirginözelliği, vücutta yerleştiği alanda yanlızca bir tarafı tutması ve orta hattı geçmemesidir

Zonaya neden olan virüsu çiçeğine neden olan virüsle aynı olup yıllarca omurilik boyunca sinir kökünde saklı kalır ve bağışıklık sisteminin zayıflaması ile genellikle 50 yaş sonrası ortaya çıkar.

Fizikselve emosyonel stres, bağışıklık sisteminde zayıflık yapan (lösemi, lenfoma, kanser gibi) hastalıklar veimmunsupresif ilaç kullananlarda zona daha sık ve şiddetli görülebilir.Zona, küçükken suçiçeği geçirmemiş bağışıklık sistemi zayıf kişilere ve yenidoğanlara bulaşabilir ve suçiçeğine neden olur.Bunun dışında bulaşma nadirdir ve pek görülmez.çıkabilen ağrılı çok sayıda su kabarcığı ile seyreden viral bir deri hastalığıdır.Zona , gece yanığı olarak da bilinen ileri yaşta sıklıkla gövde olmak üzere vücudun her yerinde

Zona tanısı uzman dermatoloji doktoru tarafından klinik bulgularla kolaylıkla konur. AntalyaKonyaaltı’nda bulunan kliniğimizde zona hastalığı tanı ve tedavisi etkili ve başarılı bir şekildeyapılmaktadır. Tedavide amaç ağrılı süreci azaltıp iyileşmeyi hızlandırmaktır.

Bu nedenle tedaviye 3-4gün içinde başlanırsa daha etkili olur. Tedavide virusun gelişimini önleyen antiviral tabletler, ağrıkesiciler ve yara iyileşmesini hızlandıran vitamin, pansuman ve kremler kullanılır.

Ağız yaraları, yanaklar, dudak iç kısımları, dil, diş etleri ve damakta oluşan oval yuvarlak, bazen düzensiz kenarlı, zemini kırmızı ya da gri beyaz yaralardır. Yeme ve içme, konuşma sırasında ağrı ve acıya yol açıp kişinin günlük yaşamını etkiler.

Ağız yaralarına yol açan sebepler nelerdir?

  1. Mekanik Travmalar: Ağız yaralarının en sık sebebi olup etkenin ortadan kaldırılması ile kolayca iyileşirler. Çok sıcak, sert yiyecekler, yanağı veya dili ısırma, uygun olmayan takma dişlerin, dolgu, kırık ya da çürük dişlerin basısı başlıca sebeplerdir.

  2. Vitamin ve mineral eksiklikleri: Demir, çinko ve vitamin eksiklikleri(folik asit, B12) ağız yaralarını tetikleyebilir.

  3. Stres

  4. Hormonal Değişikler: Kadınlarda adet dönemleri ve gebelik.

  5. Genetik faktörler: Ailesel yatkınlık.

  6. Yiyecek alerjileri

  7. Bakteriyel enfeksiyonlar: Sifiliz ( frengi), verem hastalığı, helikobakterpilori gastriti.

  8. Virus enfeksiyonları: Uçuk(herpes) ve el-ayak-ağız hastalığı.

  9. Mantar enfeksiyonları: Kandida

  10. Bazı ilaçlar: Metotreksat, interferon, bazı antibiyotikler, ağrı kesiciler, epilepsi (Sara) ilaçları

  11. Behçet Hastalığı

  12. Bazı romatizmal hastalıklar

  13. İnflamatuvar bağırsak hastalıkları: Çölyak, ülseratif kolit

  14. Bazı deri hastalıkları: Liken planus, pemfigus

  15. Stres

Ağız yaraları, tanı ve tedavisinde yukarıda bahsedilen tüm nedenlerin ayrımının yapılması ve araştırılması için uzman dermatoloji hekimine başvurmak gerekir.Antalya Konyaaltı’nda bulunan kliniğimizde ağız yarası şikayeti ile gelen hastalarımıza tanı, tedavi ve takipte yardımcı olmaya devam ediyoruz.

Ağız yarası (aft) , ağız içerisinde tek ya da çok sayıda olabilir. Çok ağrılı ve tekrarlayıcı olması en önemli özelliğidir. Genellikle mercimek büyüklüğünde ve yuvarlak-oval, etrafında kırmızı hale olan bu yaraların ortası beyaz veya kirli gir renklidir. Genellikle 3-5 günde yada daha fazla sürüp iyileştikten sonra tekrarlıyorsa, tekrarlayıcı aft olarak değerlendirilir. En sık sebebi uçuk, vitamin ve mineral eksiklikleri, genetik faktörler ve Behçet hastalığıdır. Ancak ağız bölgesinde tek bir alanda, 1 aydan uzun süreli, tabanı sert bir yara oluşumu varsa ağız kanseri akla gelir. Bu tür yaralarda erken teşhis kanserin yayılmadan tamamen iyileştirilebilmesi için çok önemlidir. Böyle durumlarda erken tanı ve tedavi için vakit geçirmeden bir doktora başvurulmalıdır.

Ağız yaralarında tedavide öncelikle nedene yönelik araştırma yapılmalı etken ortadan kaldırılmalıdır. Ağrıyı geçirecek krem ve gargaralar, yara üzerinde enfeksiyon ve mantar gelişimini önleyen antiseptik ve mantara etkili gargara ve suspansiyonlar önerilir. Doktor kontrolünde, önerilen sürede kullanılan kortizonlu kremler aftların iyileşmesini hızlandırır.Özellikle ağızda aft olduğu dönemlerde, aşırı sıcak, sert, asitli ve baharatlı yiyecek tüketiminden kaçınılmalıdır.

cilt kanserleri başlıca iki gruba ayrılır:

  • Melanom Dışı Cilt Kanserleri

    1. Bazal Hücreli Kanser

    2. Yassı Hücreli (Squmaöz) Kanser

    3. Prekanseröz (kanser öncesi) Aktinik Keratoz

  • Malign Melanom

Kronik güneş hasarı en önemli tetikleyici faktördür. Özellikle çocukluk çağında ve iş, hobi(güneşlenmek, bahçe işleri) nedeniyle uzun saatler güneşin altında kalanlar, solaryum kullanımı ciltkanseri gelişme riskini arttırmaktadır. Bunun yanında ailesinde cilt kanseri olanlar, açık tenliler,bağışıklık sistemi zayıf olanlar (organ nakli yapılanlar, kemoterapi alanlar) ve güneşe karşı duyarlılıkgösteren kalıtsal hastalığı olanlarda da risk artmıştır.

Melanom dışı cilt kanserleri, en sık görülen cilt kanser türüdür. Deri kanserlerini en çok tetikleyenfaktör güneş olduğu için güneşten korunma çok önemlidir. Bu kanserler özellikle açık tenli kişilerdeyoğun güneşe maruz kalma sonucu ileri yaşlarda görülür.

Bazal Hücreli Kanser: En sık görülen cilt kanseri olup genellikle yoğun güneş alan yüzde yerleşir.Pembe- kırmızı bir kabarıklık şeklinde görülür, oldukça serttir ve ortası çökük, kenarları inci tanesi gibikabarık beyaz gri bir yapıdadır Kolaylıkla kanayan ve uzun süre geçmeyen yaralarda akla gelmelidir.Çok yavaş ilerler ancak uzun süre tanı ve tedavi almazsa, tabana ve çevreye genişleyerek dokuya zararverir. Bazal hücreli tümör çok nadir diğer organlara yayılım yapar.

Yassı Hücreli (Squmaöz) Kanser: En sık görülen 2. cilt kanseridir. Genellikle baş boyun gibi güneşemaruz kalan alanlarda görülür. Özellikle dudak, kulak, boyun, eller ve kolların üst kısmında yerleşir.Zemini kızarık, üzeri sert kabuklu olmakla beraber bazal hücreli kanser ile karışabilir. Bu nedenleayırıcı tanıda dermatoskopik muayene ve cilt biyopsisi yapılabilir. Tedavi edilmezse alttaki veçevredeki dokulara zarar verir ve az da olsa lenf bezlerine ve uzak organlara yayılıp ölüme nedenolabilir.

Aktinik Keratoz: Sıklıkla güneşe maruz kalan yüz ve el sırtında yerleşir. Sert yüzeyli, üzeri pürtüklü,pembe, kırmız ya da kahverengi lekeler şeklindedir. Yassı Hücreli (Squmaöz) Kansere dönüşebileceğiiçin tedavi ve takip edilmelidir.

Malign Melanom: Melonom, hayatı tehdit edebilen kötü huylu bir cilt kanseridir. Melanosit olarakadlandırılan ve cilde rengini veren hücrelerin, kontrolsüz çoğalmaları sonucu oluşur. Diğer derikanserlerine oranla daha az görülmesine rağmen, deri kanserlerine bağlı ölümlerin büyük çoğunluğumelanoma bağlıdır. Son yıllarda ozon tabakasının delinmesi ve insanların yaşam alışkanlıklarınındeğişerek güneşe daha fazla maruz kalması nedeniyle melaonom oranı hızla artmaktadır.

Melanom, genellikle koyu kahverengi ya da siyah renkli leke veya kabartı olarak başlar. Zamanlabüyüyebilir, renginde değişiklikler olarak pembe, mavi, gri tonları eklenebilir ya da koyu renkaçılabilir. Kadınlarda en sık bacaklarda erkeklerde ise sırtta yerleşir.
Melonom sıradan benler ile karışabilir. Bu nedenle melanomu tanımak, her zaman kolay olmayabilir.Hastalarımız, vücutlarındaki benlerin yerleşimi ve görünümünü iyi tanımalı, benlerdeki değişiklilerierken dönemde fark edip takip etmeli ve vakit kaybetmeden dermatoloji doktoruna başvurmalıdır.Özellikle vücudunda çok sayıda beni olan hastalar yılda bir ya da iki kez dermatoloji doktoruna gidipdermatoskopik ben muayenesi ve takibi yaptırmalıdır. Melanomda, erken tanı ve tedavi yapılırsa
hastalıktan tamamen kurtulmak mümkündür. Ancak geç tanı alırsa organ yayılımı olduğundan hayatıtehdit edebilir.

Antalya Konyaaltı ’nda bulunan kliniğimizde, cilt kanseri şüphesi ile gelen hastalarımıza tanı, tedavi vetakipte yardımcı olmaktayız.Erken tanı cilt kanserlerinde çok önemlidir. Özellikle ciltte uzun süredir devam eden, ara ara kolaycakanayıp açılan ama bir türlü iyileşmeyen yaralarda, derideki kabartı ve lekenin büyümesi ya darenginin değişmesi durumda mutlaka dermatoloji doktoruna başvurun.

Dermatoskopi, özel ışık eşliğinde büyüterek, derinin özelliklerini görmede doktora yardımcı olan biralet olup cilt tümörü şüphesinde sık başvurulan bir muayene yöntemidir. Bazen kesin ayrım ve tanınyapılması için şüpheli yerden biyopsi alınması gerekebilir. Biyopsi sırasında benlerin tam veya kısmiolarak çıkarılması kansere neden olmaz ve deri tümörünün yayılmasına neden olan bir yöntemdeğildir. Tam tersine, tanı ve tedavi planlanmasında çok önemli bir yöntemdir. Ancak hastalararasında ben aldırma konusunda yanlış değerlendirmeler yaygındır. Neşter ya da bıçak değerse
kanser olur inanışı kesinlikle doğru değildir.

Cilt tümöründe tedavi tümörün tipine göre seçilir. Bu konuda doktorunuz ile yakın diyalogda olupmutlaka takiplerinizi yaptırmanız gerekir. Tedavi cerrahi, elektokoterizasyon, kryoterapi ya da ilaçtedavisi olarak her hastaya göre farklı planlanır. Bu hastaların sürekli güneşten korunması ve düzenlikontrollere gitmesi gerekir.

Burun, çene, alın ve yanaklar gibi özellikle yüzün orta kısmını tutan, kızarma ve yanma atakları ilebaşlayıp daha sonra sivilcelenme, kalıcı kızarıklık ve kılcal damarlarda atış, yüzde şiş görüntüye nedenolan kronik bir deri hastalığıdır.Çoğunlukla 30-60 yaş arasında, açık tenli, renkli gözlü kişilerde görülür. Kadınlarda daha sık
görülmekle birlikte erkeklerde daha şiddetli seyretmektedir. Dört klinik dönemi bulunmaktadır:

  1. Dönem: Yüzde tekrarlayan kızarıklık ve yanma atakları atakları oluşur.

  2. Dönem: Yüzün ortasındaki kızarıklık kalıcı hale gelmeye başlar. Burun ve yanaklarda gözlegörülebilir küçük kan damarları oluşur.

  3. Dönem: Yüzde kızarıklık daha koyu ve kalıcı hale gelir. Burun, yanaklar, alın ve çenede şişlik ya da iltihaplı sivilceler oluşur.

  4. Dönem: Gözde yanma ya da sürekli hassasiyet oluşması(gözde rozasea) ve/veya kırmızı şiş burun (rinofima) meydana gelir.

Roza hastalığının nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte hastalığa neden olabilecek bazıfaktörler üzerinde durulmaktadır. Bunlar;

  1. Genetik yatkınlık: Aile öyküsü hastalarda %30-40 oranında bulunmaktadır.

  2. Enfeksiyöz etkenler: En sık suçlana enfeksiyöz ajanlar midede bulunan Helikobakter piloribakterisi ve yüzde bulunan demodeks akarlarıdır.

  3. Psikojenik etkenler: Psikolojik stresteki artış ara ara gözlenen yanma, kızarıklık veiltihaplanmadaki artışı tetikler.

  4. Çevresel faktörler: Güneş ışığı ve çevredeki ısı değişiklikleri roza lezyonlarının başlamasıve alevlenmesinde rol oynamaktadır.

  5. Doğal bağışıklık sistemi: Derideki doğal bağışıklık sisteminde oluşan dengesizlikler.

Roza tanısı, çoğu zaman klinik bulgular ve muayene ile uzman dermatoloji doktoru tarafındankolaylıkla konur. Bazen karışabileceği hastalıklar açısından cilt biyopsisi gerekebilir. Roza hastalığınıntanısında spesifik bir laboratuvar testi yoktur. Antalya Konyaltı’nda bulunan kliniğimizde roza(gül/gülleme) hastalığı tanı, tedavi ve takibinde birçok hastamıza yardımcı oluyoruz.

Roza hastaları güneşten mutlaka korunmalıdır. Bunun yanında çay, kahve , kola, sıcak içecekler,baharatlı gıdalar, ekşi, turşu ve yüksek glisemik indeksli rafine karbonhidratlardan, sigara ve alkolkullanımından kaçınmalıdır. Roza tedavisinde hastanın şikayetleri hafifse genelde topikal krem vejeller kullanılır. Şiddetli olgularda tek başına ya da kremlerle birlikte sistemik tablet tedavilerigerekebilir. Özellikle yüzde artan kızarıklık ve kılcal damarların giderilmesinde lazer ya da IPL adıverilen yoğun atımlı ışık tedavileri uygulanabilir.

Roza (gül/gülleme) hastalığı kronik ve ataklarla seyreden bir cilt hastalığı olup mutlaka uzmandermatoloji doktoru tarafından tedavi ve takip edilmelidir.

Pitriazis rosea; daha çok gövdede ortaya çıkan, üzeri ince halka şeklinde kepekli, kırmızı-pemberenkte , yuvarlak oval şekiller ile karakterize kendiliğinden de düzelebilen bir cilt hastalığıdır. Pitriazis(ince kabuklu), rosea (gül rengi) anlamına gelen bir hastalık olup daha çok kış aylarında ortaya çıkar.

Toplu yaşam alanlarında daha çok genç ve adölesanlarda ortaya çıkar. Sebebi tam bilinmemeklebirlikte virüslerle ortaya çıktığı ileri sürülmüştür. Hastalık ırsi değildir.

Hastalık genellikle gövdede tek bir odaktan( haberci plak) başlar sonra buna benzer çok sayıdadöküntü ortaya çıkar. İlk döküntü diğerlerine göre daha büyüktür ve yaklaşık 2 hafta içinde bunutakiben tüm gövdeye, kollar ve bacaklara yayılır. Hastalık nadiren kaşıntılıdır.

Pitriazis rosea tanısı, dermatoloji uzman doktoru tarafından klinik muayene ile kolaylıkla konur. Bazıözel durumlarda kesin tanı için cilt biyopsisi gerekebilir. Mantar olasılığını gidermek için lezyonlubölgeden alınan kepeklerde mantar arama yapılabilir. Hastalığın tanı koydurucu spesifik birlabratuvar testi yoktur. Ancak bazı hastalıklardan ayırmak için kan testi gerekebilir.

Antalya Konyaltı’nda bulunan kliniğimizde Pitriazis rosea hastalığı tanı, tedavi ve takibinde birçokhastamıza yardımcı oluyoruz.

Pitriazis rosea hastalarında hastalığın seyri 6-8 hafta civarında seyreder. Tedavide genellikle kremlertercih edilir. Bu kremeler, döküntü ve varsa kaşıntının giderilmesi ve hastalık süresinin kısaltılmasınısağlar. Deriyi tahriş edecek sert kese-lif, kaşıma ve dar sert kumaşlı kıyafetler döküntüyüarttırabildiğinden önerilmez. Tedavi sonrası hastalığın düzelmesinden sonra ciltte herhangi bir izkalmaz.

Kadınlarda erkek tipi kıllanma olarak adlandırılan Hirsutizm, androjen hormon (testesteron) üretiminin veya androjen hormonlarına duyarlılığının artması sonucu meydana gelen klinik birtablodur. Bu sorunu yaşayan kadınlarda yüz ve vücuttaki ayva tüyü olarak adlandırılan normaltüylenmenin dışında erkeksi kalın, sert ve siyah kılların, özellikle üst dudak, çene, göğüs, göbek üstüve altı, üst kol, sırt ve belde artması ile ortaya çıkar. Hirsutizmi olan bir çok kadında androjen artışıyoktur . Buna idyopatik hirsutizm adı verilir.

Hirsutizm, üreme çağındaki kadınları yaklaşık ’unda ortaya çıkar.

Menopoz döneminde ise kadınlarda östrojen hormonunun azalması sonucu östrojen/androjen oranıandrojen lehine kayması ile androjen hormonlarındaki rölatif artmaya bağlı kıllarda artma olur. Bunormal bir durumdur.

Hipertrikoz, vücut kıllarını aşırı büyümesidir. Bu kıllar kalın ve sert değildir ve androjen yüksekliğinebağlı gelişmez.

Androjen hormonlarının fazla salgılanmasına bağlı, kadınlarda kıllanmada artışı yanında adetdüzensizliği, seste kalınlaşma, saçların özellikle tepe ve ön kısımda dökülme (erkek tipi/androjeniktip), sivilcede ve kas kitlesinde artış gözlenebilir.

Hirsutizm tek başına bir hastalık değildir. Altta yatan farklı bir hastalığın bulgusudur.

Hirsutizm'e yol açan sebepler nelerdir?

  1. Polikistik over sendromu (PKO): Kısırlık ve aşırı kıllanmamın en yaygın sebebidir. Kıllanmaartışı olan kadınların kan testesteron seviyesi yüksekse bunların %65-85’inde PKO vardır.Genellikle kıllanma ergenlikte başlar ve yavaş ilerler. Adet düzensizliği, adet görmeme ya daadet sayısında azalma, adet aralarının uzaması ve ovülüsyon olmaması (yumurtlama),sestekalınlaşma, saçların özellikle tepe ve ön kısımda dökülme (erkek tipi/androjenik tip), sivilcedeve kas kitlesinde artış gözlenebilir. Her hastada bu bulguların hepsi aynı anda olmayabilir.Kanda andojen düzeyi artmış, ultrasonografide ise yumurtalıkta çok sayıda küçük kist görülür.

  2. Kongenital adrenal hiperplazi: Böbrek üstü bezini ilgilendiren genetik bir hastalıktır. Böbreküstü bezinde androjenik hormonların sentezindeki bozukluktan kaynaklanır. Adetdüzensizliği, saçların özellikle tepe ve ön kısımda dökülme (erkek tipi/androjenik tip),sivilcede ve kas kitlesinde artış ağır vakalarda ise klitorste büyüme ve seste kalınlaşmagözlenebilir. Tanı için hormonal testler dışında genetik testler de gerekebilir.

  3. İdyopatik hirsutizm: Bu hastalarda tetkiklerde bir anormallik saptanmaz. Kıl köklerindekandaki testestorona karşı hassasiyet artışı vardır.

  4. İdyopatik hiperandrojenizm

  5. Androjen salgılayan adrenal tümörler

  6. Androjen salgılayan over tümörleri: Tümörlere bağlı olan hirsutizm, ani başlangıçlıdır ve hızlı ilerler. Saçlar dökülür ve kıllanma Butümörlerden aşırı androjen salınımına bağlı kıllanma artışı ve saç dökülmesi oluşurBu hastalarda
    dihidroepianderestionsülfat (DHEAS) aşırı yükselir. Teşhis için over ve adrenal bez tomografisigerekir.. Bu hastalarda kanser de hızlı ilerlediği için ani başlangıçlı ve hızlı ilerleyen kıllanmada vakitkaybetmeden bir doktora başvurulmalıdır.

  7. Diğer endokrin nedenler: Chushing sendromu, prolaktin fazlalığı ile seyreden
    hiperprolaktinomi, akromegali.

  8. İlaçlar: Glukokortikoid, minoksidil, siklosporin, fenitoin.

  9. Ciddi insülin direnci sendromları

  10. Genetik ve etnik faktörler: Hirsutizm tanı ve tedavisinde multidisipliner bir yaklaşımla, dermatoloji, kadın doğum, iç hastalıkları ya da endokrinoloji birlikte koordine bir şekilde hasta takip ve tedavi etmelidir.

Antalya Konyaaltı ’ndabulunan kliniğimizde hirsutizm şikayeti ile gelen hastalarımıza tanı, tedavi ve takipte yardımcı olmayadevam ediyoruz.

Hirsutizm tedavisinde öncellikle altta yatan nedenin tespit edilmesi ve buna yönelik tedavi uygulamakgerekmektedir. PKO sendromu ve idyopatik hirsutizmde ilaç tedavisinden yararlanılmaktadır. En az 6ay düzenli ilaç kullanımının yanında gerekirse lazer epilasyon gibi kozmetik tedaviler de yapılabilirİlaç tedavisi ve lazer epilasyon gibi kozmetik tedaviler aynı anda ve ya farklı zamanlarda yapılabilir.

Hirsutizm tedavisinde, kalıcı bir tedavi yönteminin olmadığı, kronik tedavi gerekli olabileceği veilaçların ancak aylar içinde etki edebileceği unutulmamalıdır. Bu süre içerisinde düzenli hekimkontrolleri ve takip yapılması oldukça önemlidir.

Hirsutizm tedavisinde, hayat tarzı değişiklikleri önemli bir yer tutar. Altta yatan neden ne olursa olsunözellikle obezitesi olan hastalarda, uygun diyet ve düzenli egzersizin hirsutizm üzerinde olumluetkileri vardır.

Tıpta “miliaria “olarak isimlendirilen isilik, yaz aylarında sıcaklık ve nemin artması ile en çok görülencilt hastalıklarından biridir. Sıcaklığın artması ile vücut ısısının dengelenmesi için terleme artar ve aşırıterleme ter bezlerinin ağzının tıkanmasına ve dolayısı ile isilik oluşumuna neden olur. Ayrıca aşırıegzersiz yapma, enfeksiyonlar, aşırı dar ve hava geçirmeyen kıyafetler, yüksek ateş, stres de isiliğiarttıran faktörlerdir. Ter bezlerinin ağzında küçük kırmızı kabarıklıklar şeklinde görülüp hastayakaşıntı, batma ve acımı hissi verebilir. Hastanın yaşam kalitesi ve konforunu bozar.

Toplumda yaygın olarak her yaş grubunda görülen isilik bebek ve çocuklarda daha sık ortaya çıkar.Bunun nedeni cilt gözeneklerinin yetişkinlere oranla daha küçük olması ve ter bezlerinin tamgelişmemesidir.

İsilik yaygın olarak kollar ve bacaklar, dirsekler ve diz kapağının iç kısımları, boyun, göğüs ve göğüsaltı, kasık gibi katlantı alanları, sırt, göbek, kalça, alın, burun etrafında görülür. İsilik, 4 formdakarşımıza çıkar

Miliaria Kristalina: Gözeneklerin yüzeysel olarak tıkandığı hafif formdur. Cilt üzerinde 1-2 mm çaplıince, şeffaf su kabarcıkları kolayca patlar. Genelde ateşli hastalıklar ve güneş yanıkları sonrası oluşur.Bu isilik türü bebeklerde yaygın olarak görülür.

Miliaria Rubra: Cilt üzerinde içi su dolu kabarıklıkların etrafı kırmızı-pembe hale ile çevrelenmişse buisim verilir. Alt kısımdaki ter bezleri tutulmuştur. Kol ve bacaklarda görülür ve kaşıntı ve yanma yapar.

Miliaria Profunda: Fiziksel aktivite sırasında terleyen yetişkinlerde görülen bu form nadirdir. Cilt ortatabakası tutulmuştur. Cilt yüzeyinde kırmızı kabarıklıklar ve yanma, batma vardır.

Miliaria Püstüloza: Cilt yüzeyinde küçük iltihaplı çok sayıda kabarıklık vardır.
İsilik tanısı dermatoloji doktoru tarafında fizik muayene ile kolaylıkla konur.

Antalya Konyaaltı ’ndabulunan kliniğimizde, isilik şikayeti ile gelen hastalarımıza tanı, tedavi ve takipte yardımcı olmaktayız.

İsilik tedavisinde öncelikle terlemeye neden olan faktörlerin önüne geçmek gerekir. Teri emenpamuklu kıyafetler tercih etmek, her gün duş almak, sıcak ortamlarda uzak durmak, bebeklerin altınısık sık temizlemek, iyice kuruduktan sonra altını bağlamak, çok kalın kıyafetler giydirmemek gerekir.

İsilik 3-4 gün içinde geçmezse mutlaka uzman bir doktora başvurmak gerekir. Ayrıca hastanın isilikolan bölgesinde sıcaklık, şişlik ve kızarıklıkta artma ve ciddi ağrı ve hassasiyet yanı sıra ateş, halsizlik,lenf bezlerinde şişme varsa bu bölgede enfeksiyon geliştiği için mutlaka vakit kaybetmeden doktorabaşvurmalıdır.

İsilik tedavisinde doktorunuzun önerdiği krem, losyon, sabun ve şampuanlar dışında ürünlerkullanmak deri döküntülerini daha da artmasına yol açabilir.

Yaz aylarında ve güneş ışınlarının etkisinin arttığı günlerde, güneşten yararlanmak ve bronzlaşmakisteyenler ciltte güneş yanıkları ile sık karşılaşmaktadır. Güneş yanıkları günlük yaşamda sıkkarşılaşılan dermatolojik sorunlar arasında yer almaktadır. Bu nedenle alınacak basit önlemler,güneşe bağlı oluşan cilt sorunlarını önleyip yaşam kalitesini artırır.

Güneş yanıkları, UV-B (290-320 nm) ışınları tarafından kumaşın korumadığı açık deri alanlarında değişen şiddetlerde ortaya çıkan bir reaksiyondur. Güneş yanığının şiddeti deri tipine, mevsime, günün vaktine ve maruz kalma süresine göre değişmektedir. Açık tenli kişilerde koyu tenli kişilere göre daha kısa süre güneşe maruz kalma ile güneş yanığı oluşabilir. Açık tenli, renkli gözlü, sarı ya da kızıl saçlı kişilerde bronzlaşmadan direk güneş yanığı oluşabileceği için daha iyi önlem almaları gerekir. Ayrıca sadece direk güneş ışınları değil açık renkli kum, su ya da kayadan yansıma ve yüksek
rakımlı yerlerde güneş yanığı daha fazla görülmektedir.

Antalya Konyaaltı ’nda bulunan kliniğimizde güneş yanığı şikayeti ile gelen hastalarımıza tedavi vetakipte yardımcı olmaya devam ediyoruz.

Güneş yanığı probleminde, en doğru tedavi ve yardımı dermatoloji hekimlerinden alabilirsiniz.

Güneş yanığının ilk belirtisi ciltte kızarıklıktır. Güneş ışığına maruz kalma sonrası 4-6 saatte kızarıklıkmeydana gelir ve 12-24 saat içinde en yüksek düzeye ulaşır, 72 saatte geriler. Kızarıklıkla birlikteödem, ciltte hassasiyet, sıcaklık hissi ve halsizlik başlar. Bu belirtiler birinci derece güneş yanığı ileuyumludur.

Güneş yanıklarının bu hafifi formu kısa sürede ciltte soyulma ile iyileşir.Maruz kalınan ultraviyole miktarı, fazla olduğunda kızarıklığa ödem, ağrılı su kabarcıkları eşlik eder ki
ikinci derece güneş yanığı olarak isimlendirilir. Bu su kabarcıklarının enfekte olması ile tabloağırlaşabilir.

Çok şiddetli yanıklarda ateş, bulantı, kusma, baş ağrısı ve aşırı sıvı kaybına bağlı elektrolit dengesizliği,dolaşım bozuklukları, şok ve hatta yaşamı tehdit eden tablolar ortaya çıkabilir. Uzun vadede sık sıktekrarlayan kontrolsüz ultraviyole yani güneş hasarı, ciltte erken yaşlanma oluşturacağı gibi ciltkanseri riskini de artırır. Özellikle ciltte bir kez su kabarcığı oluşturacak düzeyde oluşan ciddi güneşyanığı ileriki yıllarda gelişebilecek cilt kanseri riskini on kata kadar artırmaktadır.

Hafif güneş yanıklarında genellikle tedaviye gerek olmaz. Ancak ağrı ve hassasiyet varsa rahatlatıcısoğuk kompresler, nemlendirici losyonlar yangıyı azaltmak için kortikosteroidli, lokal anestezik veantienflamatuvar kremler yeterlidir. Bazen kremlere ek olarak aspirin ve ağrı kesici, antienflamatuvartabletler verilmektedir.

Ağır güneş yanıklarında, damar yoluyla yangısal reaksiyonu baskılayıcı tedaviler ve sıvı elektrolittakviyesi gerekmektedir.

Yaz aylarını keyifli, sağlıklı geçirmek ve güneşin zararlı etkilerini hafifletmek için mutlaka uygun birgüneşten koruyucu kullanıp bu ürünü gün içerisinde en fazla iki saate bir tekrarlamalıyız. Güneş ışınlarının çok dik geldiği özellikle sabah 10 ile akşamüzeri 16 saatleri arasında çocuk ve yaşlılarıgüneşten korumalıyız.

Güneş yanığı üzerine diş macunu, yoğurt, aleo vera, kantaron yağı ve içeriği bilinmeyen kremler sürmemeliyiz. Bu ürünler iyileşme sürecini yavaşlatıp birçok beklenmeyen etki yapabilmektedir.

Morfea derideki kolajen liflerin üretimi ve yıkımındaki dengesizlik sonucu ortaya çıkan, deri ve derialtındaki dokuda elastikiyet kaybı ve sertleşme ile seyreden, kronik seyirli ve nadir bir derihastalığıdır. Sıklıkla yanlızca deriyi etkiler ve her yaş grubunda görülebilir. Morfea kadınlarda 2-3 katdaha fazla görülür.

Morfeanın nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte; travma, radyasyon, ilaçlar, enfeksiyonlar, genetikfaktörler ve otoimmünite üzerinde durulmaktadır.

Başlangıç döneminde kırmızı, leylak rengi yuvarlak oval lekeler görülür. Hastalık ilerledikçe, açık tondagörülen merkezi kısımda ciltte sertleşme ve parlak sarı -beyaz bir renk oluşur. Etkilenen alandazamanla kılar ve ter bezlerinde de kayıplar oluşabilir. En sık görüldüğü yerler; gövde, kollar vebacaklar olsa da yüz dahil tüm deri alanlarını tutabilir. Kollar ve bacaklarda genelde lineer (doğrusal)yerleşim görülür. Morfea, eklem bölgelerine yerleştiğinde eklem hareketlerini kısıtlayabilir. Yüzütutan şiddetli formunda, kas ve alttaki kemik yapılar da etkilenir ve ciddi görünüm sorunlarına neden
olur.

Morfea tanısı, uzman dermatoloji doktoru tarafından fizik muayene ile kolaylıkla konur. AntalyaKonyaaltı ’nda bulunan kliniğimizde, morfea şikayeti ile başvuran hastalara tanı, tedavi ve takipteyardımcı olmaktayız.

Bazen deri biyopsisi almak tanı için gerekebilir. Kan tetkiklerinde morfea'nın genellikle özel bir bulgusu yoktur.

Tedaviye erken başlanması daha başarılı sonuçlar almayı sağlar. Sınırlı alanlar etkilenmişse,kortizonlu, bağışıklık sistemi düzenleyici ve kalsipotrol adı verilen D vitamini benzeri krem vemerhemler kullanılır. Ancak yaygın deri tutulumu olan şiddetli hastalarda, bağışıklık sisteminibaskılayan kortizon, metotreksat tablet ya da iğne gibi ilaçlar doktor kontrolünde kullanılabilir. UVAve dar band UVB fototerapisi de tedavide etkili seçeneklerdir.

Morfea, yıllarca sürebildiği için hastalar takip edilmelidir. Doğrusal formları tedaviye daha dirençlidirve etkilenen alanlardaki renk ve elastikiyet değişiklikleri kalıcı olabilir. Bununla birlikte çoğu mofea,yıllar içinde kendiliğinden gerileyebilir.

Derinin derin enfeksiyonu olan erizipel (yılancık hastalığı),en sık bacaklarda olmakla beraber vücudun  her hangi bir yerinde gelişebilir. Kızarıklık, ağrı, hassasiyet, şişme ve ısı artışı ile ortaya çıkar. Şiddetli vakalarda, ateş, titreme, bulantı, kusma ve genel durum bozukluğu oluşur. Bu şikayetleri olan hasta, erken dönemde mutlaka doktora başvurmalıdır. Çünkü tedavide gecikilirse enfeksiyon vücuda yayılabilmektedir.

Erizipel bakterilerin deri altına girmesi ile gelişir. Yetişkinlerde, derideki bütünlüğünü bozan,  egzama, sedef gibi hastalıklar, ayaktaki mantar enfeksiyonları, deri kuruluğu ile oluşan çatlaklar, travma ile oluşan açık yaralar, yüzdeki ve vücuttaki sivilceleri sıkma, dolaşım bozuklukları ve böcek ısırığı sonrası  ya da şeker hastalığı gibi derinin bağışıklık cevabının bozulması ile deri altına giren streptokok ya da stafilokok adı verilen bakterilerce oluşturulur. Hareketsiz yaşam, bağışıklık sisteminin zayıf olması ya da bağışıklığı baskılayan ilaç kullanımı da erizipeli tetikler.

Erizipel, başlangıçta küçük bir kızarıklık şeklinde görüler.  Burada kızarıklığa eşlik eden şişme, dokunmakla ısı artışı, hassasiyet ve ağrı vardır. Bu kızarıklık giderek büyür ve şişme ve ağrı artar. Şiddetli enfeksiyonlarda, içi su dolu kabarcıklar oluşabilir. Enfeksiyona komşu olan lenf bezlerinde ağrılı şişlikler oluşur. Bu belirtilerden 2 gün önce; halsizlik, iştahsızlık, üşüme, titreme, yüksek ateş, bulantı, kusma, kas, eklem ve baş ağrısı görülebilir.

Erken dönemde tedavi başlanması çok önemlidir. Aksi taktirde apse, kangren, kalıcı şişlik, enfeksiyonun kana yayılmasına bağlı sepsis, menenejit, zatüre  ve damarlarda tıkanıklık ve emboli gelişebilir. Ölümle sonuçlanabilir.

Erizipel tanısı için tetkik yapmaya gerek yoktur. Enfeksiyon bulguları için genel kan tetkikleri yapılabilir. Antalya Konyaaltı’nda bulunan kliniğimizde, erizipel şikayeti ile başvuran hastalara tanı, tedavi ve takipte yardımcı olmaktayız.Erizipel tedavisinde, enfeksiyonu hızlı bir şekilde kontrol altına almak için antibiyotik tedavisi yapılmaktadır.Hafif hastalarda, ağızdan ilaçlar yeterli olurken şiddetli olgularda ise hastaneye yatış ve damardan antibiyotik tedavisi, ağrı kesici ve antienflamatuvar, ıslak pansumanlar gerekir.

Erizipel, özellikle altta yatan bir neden olduğu durumlarda (ayaktaki mantar enfeksiyonları, şeker hastalığı ve dolaşım bozuklukları) %20 oranında bölgesel olarak tekrarlama özelliği gösterir.Bu nedenle erizipel hastalarında, mutlaka altta yatan sebep olup olmadığı araştırılmalı ve bir sebep varsa ortadan kaldırılmalıdır. Tekrarlayan erizipel hastalarında,  kalıcı dolaşım bozukluğu ve bacaktaki lenfatik damarların tıkanmasına bağlı lenfödem adı verilen kalıcı şişlik ve fil ayak gelişebilmektedir.

İmpetigo, daha çok çocuklarda görülen ve bakteriler tarafından oluşturulan sık bir yüzeyel ciltenfeksiyonudur.

Küçük çatlak ya da sıyrıklardan deri bütünlüğünün bozulması sonucu Stapylococcus aures adı verilenbakterinin girişi ile oluşur. Sıcak ve nemli havalarda daha sık görülür. Yüksek ısı, nem, kötü hijyen ve
deri travmaları oluşumunu tetikler.

Genellikle yüz, boyun, eller, kollar ve bacaklar gibi vücudun açık bölgelerinde sıklıkla sarı-bal rengikabuklu yaralar şeklinde ortaya çıkar. Bazen parlak sarı renkli su kabarcığı olabilir.

Bulaşıcılığı çok yüksektir. Yaradan sızan parlak sarı renkli akıntı bol miktarda bakteri içerir. Hasta bunuhem kendine, vücudun diğer bölgelerine hem de temas ettiği kişilere bulaştırabilir. Bu nedenle havlu,yastık gibi eşyaların ortak kullanılmaması yakındaki diğer çocuklar ve hatta erişkinlerin lezyonlarla
direk temas etmemesi önerilir.

İmpetigo tanısı, uzman dermatoloji doktoru tarafından fizik muayene ile kolaylıkla konur. Ancakbirçok hastalıkla karışabileceği bazen yaradan kültür alınmasının gerektiği unutulmamalıdır. AntalyaKonyaaltı ’nda bulunan kliniğimizde impetigo şikayeti ile başvuran hastalara tanı, tedavi ve takipteyardımcı olmaktayız.

Kişide ek bir hastalık yoksa impetigo, genellikle tedaviye iyi yanıt verir ve kısa sürede geriler. Ancakbazı hastalarda, impetigo mikrobu makat ve burun deliklerinde yerleşmiş olabilir ya da vücut direncinidüşüren bir hastalık vardır. Bu durumda sık sık tekrarlayabilir. Ayrıca impetigo, MRSA adı verilendirençli bakteriler ile olabilir bu nedenle yaradan kültür alınıp, enfeksiyon şiddetli seyrediyorsaağızdan antibiyotik vermek gerekebilir.

Bu süreçte doktorunuzun uyarılarına uyup mutlakakontrollere gitmeniz gerekebilir.İmpetigonun tekrarlamaması için kişisel hijyen ve bakım kurallarına uymak çok önemlidir. Ayrıcciltteki yüzeyel çatlak ve yaralara, giriş odağı oluşturabilme riski olduğu için dikkat edilip temiztutulması gerekir.

Böcek ısırıkları Antalya gibi subtropik bölgelerde yılın her mevsimi görülmekle birlikte yaz aylarındahavaların daha da ısınması ile artmaktadır. Binlerce farklı böceğin ısırığı her hasta da farklı bulgularlakarşımıza çıkabilir. Böcek ısırıkları genelde ciltte kaşıntılı, kızarık kabarıklıklar ya da su kabarcığıoluşturur. Ancak bazen çok ciddi sağlık problemlerine yol açabilir.

Böcekler sahip oldukları iğne ya da tükrüklerindeki enzimler ile zehirlerini cilde aktarırlar. Böcekısırığının etkisi böceğin tür ya da kişinin duyarlılığına bağlı değişir. Alerjik bünyeye sahip olanlar, küçükyaştaki çocuklar, hamile ve yaşlılar, böcek ısırığına daha hassastır.

Pire, sivrisinek, kuş bitleri, tahtakurusu, kene, örümcek ve arı sokmaları en sık görülen böcekısırıklarıdır. Böcek ısrığı olan yerlerde, genelde çizgisel yerleşim gösteren, deriden kabarık, bazenortasında su kabarcığı ya da kaşımaya bağlı kanmalı kabuk olan lezyonlar görülür. Her böcek ısırığı,tehlikeli bir durum oluşturmaz. Kaşıntı 1 hafta devam edip geriler ancak özellikle örümcek ısırıkları
sonrası sekonder bakteriyel enfeksiyonlar; erizipel ya da tromboflebit (damar iltihabı) gelişebilir.

Antalya bölgesinde zehirli örümcek ısırıklarına bağlı ciddi dolaşım problemleri, dokularda harabiyet veenfeksiyonlar görülebilmektedir. Bu nedenle ısırık bölgesinde şişme, ağrı, kızarıklık ve ısı artışı varsamutlaka doktora başvurulmalıdır.

Arı sokmalarına bağlı ciddi alerjik reaksiyonlar görülebilir. Ülkemizde daha çok bal arısı ve yaban arısısokmaları sonucu ortaya çıkar. Özellikle yetişkinlerde oluşan şiddetli alerjik reaksiyonlar, daha çokyaban arısı ile oluşur. Arı sokmasına bağlı gelişen sistemik alerjik reaksiyona Anaflaksi adı verilir.

Aaflaksi'de sistemik bir cevap oluşur. Bu belirtiler:

  • Ürtiker (Kurdeşen), kaşıntı, kızarıklık

  • Yüzde, dilde, boğazda ödem

  • Nefes almada zorluk

  • Baş dönmesi

  • Kramp tarzında karın ağrısı

  • Bulantı, kusma, ishal

  • Şok ve bilinç kaybı

Bu reaksiyon, aynı anda tek ya da daha fazla sayıda arı sokmalarında veya zehirli böcek ısırıklarındagörülebilir. Yaşamı tehdit eden bir durum olduğu için en yakın sağlık kurumuna başvurulmalı ve acilmüdahale yapılmalıdır. Adrenalin ilk seçenek ilaçtır. Arı soması sonrası sistemik reaksiyon gösterenhasta mutlaka alerji-immunoloji uzmanına yönlendirilmeli ve gerekirse immunoterapi (aşı tedavisi) ya
da adrenalin otoenjektörü yanında bulundurma ve kullanımı konusunda bilgilendirilmelidir.

Kene ısırıkları sonrası Kırım- Kongo kanamalı ateşi ya da Lyme hastalığı gelişebileceği unutulmamalı vemutlaka doktora başvurulmalıdır. Kene hasta tarafından değil özenli bir şekilde doktor tarafındançıkarılmalı ve labrotuvara yollanmalıdır.

‍Antalya Konyaltı’nda bulunan kliniğimizde, böcek ısırığı şikayeti ile gelen hastalarımıza tanı, tedavi vetakipte yardımcı olmaktayız.

Elektrokoter,elektrik enerjisini dokunulduğu yerde ısı enerjisine dönüştüren bir
cihazdır. Dermatolojide dokuların kesilmesi ve bu esnada oluşan kanamanın giderilmesi içinkullanılır.Elektrokoter cihazında kullanılan elektromanyetik dalgalar, dokuda kontrollü bir bbaparak siğil, et benleri, seboreik keratoz,pyogenik granülom gibi lezyonların giderilmesindkullanılır.

Antalya Konyaaltı’nda bulunan kliniğimizde elektrokoterizayon tedavisi etkili ve güvenli bir şekildesiğiller başta olmak üzere birçok dermatolojik sıkıntıda kullanılmaktadır. Elektrokoterizasyonişleminde, öncellikle uzaklaştırılmak istenen lezyon bölgesi antiseptikler ile temizlenip çok ince biriğne yardımı ile uyuşturulur.Daha sonra lezyon boyutu ve yerleşimine uygun seçilen koter ucu ile
kontrollü olarak tedavi yapılır.İşlem sonrası oluşan yara alanı antibiyotikli krem ile kapatılıp 3 gün sudeğmemesi istenir.Bir hafta krem kullanımı sonrası hastamız tekrar kontrole çağrılır.

Elektrokoterizasyon tedavisi,uzman doktorlar tarafından yapıldığında etkili, güvenli ve başarılı birtedavidir.

Alopesi kıl kabı için kullanılan genel terimdir. Alopesi arieta (aç kıran) ise kişinin saçında, kaş, kirpik,sakal, vücut, kol ve bacaklar gibi diğer kıllı alanlarda gelişen odaksak ya da yaygın kıl kaybıdır. Hastalıktipik olarak saçlı deride bir veya daha fazla oval, yuvarlak düzgün yamalar şeklinde kel alanlar olarakbaşlar. Öncesinde kızarma, pullanma ya da su kabarcığı oluşumu gözlenmez. Saç kıran daha çok orta
yaşlı hastaları etkiler.

Hastalığın nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte en çok yoğun strese neden olan; kayıp, matem,kaygı yanında kaza ve ameliyat sonrası da tetiklendiği düşünülür. Saç folüküllerinin bağışıklık sistemitarafından yabancı olarak algılanması ve bunlara karşı otoimmün bir saldırı gelişmesi sonucu olduğu
düşünülür. Bunun neden olduğu ve neden sadece belli bölgelerin etkilendiği bilinmemektedir.

Alopesi areatlı hastalarda, tiroit hastalıkları, diyabet, vitiligo (ala), bazı bağ dokusu hastalıkları gibidiğer otoimmün hastalıklar sağlıklı bir bireye göre daha çok görülebilir.

‍Bazı hastalarda tüm saç (alopesi totalis) ya da tüm vücut kılları (alopesi universalis) dökülebilir. Beyazsaçlar dökülmeye dirençlidir. Bazı hastaların tırnaklarında küçük çukurcuklar gelişebilir.

Saç kıranda, genetik bir yatkınlık vardır ancak kesinlikle bulaşıcı değildir. Gerek kişiden kişiye gereksekendisinden başka bir bölgeye asla bulaşmaz. Birçok kişinin düşündüğü gibi saç kıran bulaşıcı mikrobikya da mantar hastalığı değildir. Ayrıca saç kıran, yedikleriniz ya da vitamin eksiliği ile de ilgili değildir.

Saç kıran tanı ve tedavisi cilt hastalıkları uzman doktoru tarafından yapılır. Antalya Konyaaltı ’ndabulunan kliniğimizde saç kıran (alopesi ariata) şikayeti ile gelen hastalarımıza tanı, tedavi ve takipteyardımcı olmaya devam ediyoruz. Saç kıran hastalığı olan hastalarımızın bazıları, sorunlu bölgeyekuaför ya da çevresinin önerisi ile sarımsak sürmekte ya da jilet ile kesiler uygulamaktadır. Bukesinlikle önermediğimiz bir yöntem olup bazen saç köklerinde kalıcı hasar oluşturur ve saçın bir dahaçıkmamasına neden olabilmektedir.

Eğer saç kaybı yama şeklinde ve sınırlı ise hastalığın seyri iyidir. Genellikle bir yıl içinde saçlartamamen geri gelebilir (yaklaşık%60-80). Bununla birlikte ileride saç kaybı atağı tekrarlayabilir.

Başlangıçta yaygın saç kaybı varsa düzelme pekiyi olmaz. Özellikle Down sendromlu ve şiddetliegzeması olan hastalarda, hastalığın seyri iyi değildir. Hastalık erken yaşlarda başladığında, özelliklebaşın arka ve kulakların üst bölgesi tutulduğunda, eşlik eden astım, saman nezlesi gibi alerjikhastalıklar varlığında tedaviye daha dirençlidir.

Tedavide sınırlı ve hafif bulguları olan hastalarda sürme kortizon, salisilik asit, glosialasetikasit veminoksidil içeren losyon, sprey ve karışımlar lokal olarak kullanılır. İlk çıkan kıllar ince ve beyaz olup sonradan kalınlaşır ve renklenir. Bazı hastalarda saçsız alana belli oranda sulandırılarak kortizonenjektionu yapılabilir.

Alınan klinik yanıta göre bu enjeksiyonlar ayda bir tekrarlanabilir. Mezoterapiürünleri kullanılarak saç çıkışı hızlandırılabilir.

Yaygın ve şiddetli saç kaybı olan hastalarda immunoterapi ve immunsupresif tedaviler, doktorkontrolünde yapılabilir. Bu ilaçlarda yan etki riski olduğu için hastaların doktorları ile iletişim halindeolmaları gerekir.

Akne toplumda sık görülen ve sonrasında oluşturduğu leke ve izlerle hastaları psikolojik ve sosyalolarak rahatsız eden bir cilt hastalığıdır. Özellikle derin iltihaplı sivilcelerin uzun süre tedaviedilmemesi ya da sıkılması leke ve iz oluşumuna neden olur. Akne oluşumunda iltihabi reaksiyonfolükül duvarında yırtılmalara neden olur. Eğer yırtık büyükse, dermis adı verilen alt deri zarar görürve iz oluşur.

Akne toplumda sık görülen ve sonrasında oluşturduğu leke ve izlerle hastaları psikolojik ve sosyalolarak rahatsız eden bir cilt hastalığıdır. Özellikle derin iltihaplı sivilcelerin uzun süre tedaviedilmemesi ya da sıkılması leke ve iz oluşumuna neden olur. Akne oluşumunda iltihabi reaksiyonfolükül duvarında yırtılmalara neden olur. Eğer yırtık büyükse, dermis adı verilen alt deri zarar görürve iz oluşur.

  1. Hipertrofik (Keloid) İzler: Eğer dermiste olan hasarı gidermek için vücut gerekenden fazlakolejen üretirse cilt yüzeyinde birikim ve kabarıklık oluşturan izler meydana gelir. Genelliklekırmızı pembe renkli şişlikler şeklindedir.

  2. Atrofik (Çökme şeklinde)İzler: Bu izler iyileşme sırasında doku kaybı olduğunu gösterir.3 tipatrofik skar vardır. Bunlar;

    • Icepick Skar: Küçük fakat derin, çivi ile delinmiş gibi izler. Derinliği 2mm’ye yani cilt altı yağdokusuna kadar inebilir ve 2mm’den azdır.

    • Boxcar Skar: Yuvarlak oval şekilli, 0.5 mm derinliğinde, ciltte dikey çökme gösteren, kenarlarıdik ve genellikle yuvarlak, krater şeklinde çöküntüler.

    • Rolling Skar: Yüzde dalgalanma benzeri bir görüntü oluşturur. 4 mm derinliğinde
      çökmelerdir.

Bunlar dışında yara izi olmayan ancak koyu tenli hastalarda bölgesel kararma açık tenlilerde ise kızarıklekeler şeklinde renk değişimleri olabilir. Bu lekelerin giderilmesinde güneşten koruyucu kullanımı çokönemlidir.

Sivilce izlerinin tedavisi için çeşitli yöntemler vardır. Ancak her hasta için izin atrofik ya da hipertrofikolmasına göre, farklı yöntemler tek tek ya da kombine olarak uygulanır. Atrofik sivilce izleri ve lekeleriçin kullanılan tedavi yöntemleri:

  1. Hafif sivilce lekelerinde güneşten koruyucu ve renk açıcı kremler.

  2. Kimyasal peeling.

  3. Mikroiğneleme (Dermapen) Tedavisi (PRP ve Mezoterapi ile kombine edilerek)

  4. PRP Tedavisi.

  5. Mezoterapi Tedavisi.

  6. Fraksiyonel İğneli Radyofrekans (Altın iğne) Tedavisi. (PRP ve Mezoterapi ile kombineedilerek).

  7. Spot TCA Tedavisi.

  8. Fraksiyonel CO2 Lazer Tedavisi.

  9. Subsizyon yöntemi: Rolling sivilce izlerinde, derinin alt tarafında oluşan fibröz bantlar, derininüst tabakasını aşağı doğru çeker. Bu fibröz bantların, subsizyon yöntemiyle kesilmesi ilederinin üst tabakası serbestleşir.

  10. Dolgu Tedavisi: Subsizyon yapılan alanın, alttan dolgu maddesi enjeksiyonu ile desteklenmesisonucu deri yükselir ve çökme ortadan kaldırılır. Ancak dolgu enjeksiyonu kalıcı bir düzelmesağlamaz bu nedenle belirli aralıklarla yeniden dolgu yapılması gerekir.

Hipertrofik sivilce izlerinde kullanılan tedavi yöntemleri: Kortizon ve antienflamatuvar enjektionu, lazer tedavileri, Botulinum toksin uygulamaları.

Bu seçenekler içinde hastaya en uygun tedavi yöntemini, dermatoloji uzman doktoru belirler. AntalyaKonyaltı’nda bulunan kliniğimizde, sivilce izleri için gelen hastalarımıza tedavi ve takip sürecindeyardımcı olmaktayız.

Cildinizin tipi, rengi, yara izleri ve lekelerin yapısına göre hastaya özel yaklaşımlar ve doğru yöntemlerdermatoloji doktoru tarafından planlanır.

PRP (Tronbositten Zengin Plasma) denilen işlem , hastanın kendi kanının özel bir tüpe alınarak belli bir devirede ve sürede sanrifüj edilerek elde edilen serumun hastaya uygulanmasına verilen isimdir.

PRP'nin içeriği nedir?

Dolaşımda mm3‘de %6 tronbosit varken PRP’nin mm3’de bu oran %93’dür. Ayrıştırılan serumda yoğun tronbosit içeriğinin yanı sıra lökosit, birçok büyüme faktörü ve sitokinler bulunur. Tüm bunlar cildin yenide yapılanması ve yara iyleşmesinde çok önemli rol oynar.hastanın kendi ürünü (otolog) olduğu için bulaşıcı hastalıklar ve alerji açısından risk oluşturmaz.Uygulama alanında  noktasal kanamalar ve kızarıklık ve küçük morarmalar dışında yan etkisi bulunmamaktadır. PRP uygulama kolaylığı ve yan etkisinin azlığı ile güvenli ve etkili bir tedavidir.

PRP ne amaçla kullanılır?

PRP ilk olarak 1980’de kapanmayan ve tedavisi zor yaralar için kullanılmıştır. Dermatoloji dışında ortopedi, plastik cerrahi, fizik tedavi ve rehabilitasyon ve diş hekimleri tarafından da kullanılmaktadır.

Dermatolojide PRP; kronik ülser tedavisi, saç dökülmesi, cilt gençleştirme ve kırışıklık tedavisi, sivilce izleri, leke tedavisinde tek başına veya yardımcı tedavi olarak kullanılır.

Saç dökülmesinde kıl folükülünün büyümesini uyarır . Yapılan araştırmalar PRP’nin saç dökülmesini önleyip saçı kalınlaştırdığı ve saç ömrünü uzattığını göstermiştir. Saçlı deride PRP, 3-4 hafta aralıklarla 4-6 seans önerilir.

Yüz gençleştirmede , yüze boyuna ve el sırtlarına yaşa ve güneşe bağlı hasarı önlemek ve gidermek için tek başına enjeksiyon veya lazer ve radyofrekansla birlikte kullanılır.Deriyi en doğal biçimde yeniden canlandırır ve yapılandırır. Kollegen sentezi 6 aya kadar devam ettiği için etkisi uzun sürelidir.

Derinin tüm yaşamsal işlevlerini destekler.kırışıklıkları ve çizgileri deriyi doldurarak değil gençleştirerek hafifletir, cilt daha canlı, parlak ve sağlıklı bir görünüme kavuşur. Bu amaçla 3-4 haftalık periodlarla 3  seans yapılır. Yılda bir bu seanslar tekrarlanarak uzun süreli gençleştirici bir etki sağlanır.

Sivilce izleri için PRP özellikle dermaroller (mikroiğneleme), fraksiyonenel karbondioksit lazer ve iğneli radyofrekans ile birlikte belirgin düzelme sağlar.

PRP içeriğndeki TGF betanın renk oluşumunu önleyici etkisi ile leke tedavisinde de kullanılır seanslar 3-4 hafta ara ile  3-4 kez yapılır.

PRP nasıl uygulanır?

Çok ince iğne uçları ile enjektör veya tabancayla, bazen dermaroller (mikroiğneleme) , fraksiyonel karbondioksit lazer ve iğneli radyofrekans ile birlikte uygulanabilir.

Kimler PRP uygulaması yaptırabilir?

Kan sulandırıcı ilaç kullanmayan, tronbosit sayısı yeterli ve herhangi bir kan hastalığı olmayan, kanser ve bunun gibi ciddi bir hastalığı olmayan ve oto ümmin rahatsızlığı olmayan (Romotoid artrit, tiroidit, üveit), gebelik ve emzirmesi olmayan, kronik enfeksiyonu olmayan 18 yaş üstündekiler yaptırabilir.

Not; Antalya Konyaltı’ndaki kliniğimizde PRP (Platelet Rich Plasma) uygulamalarıyla hastalarımıza yardımcı oluyoruz.

Yaşla birlikte cildimizde kırışıklıklar özellikle yüz orta hattında yerçekimi etkisi ile sarkma , yüz ovalinde bozulma gözlenir. Yıllar içinde cilteki elastik ve kollegen lifler, yağ tabakası ve hyaluronik asidin azalması yüzde kıvrımlar, kırışıklıklar, deride gevşeme ve sarkmalar gözlenir. Bunların düzeltilmesinde ilk tercih edilen yötem genelde cilt dolgularıdır.bu amaçla dolgu maddeleri yaklaşık 100 yıldır kullanılmaktadır.

Dolgu maddesi içeriği nedir?

Günümüzde en sık kullanılan dolgu maddesi hyaluronik asittir. Bir çok dokuda doğal olarak bulunan bir polisakkarit yani şekerdir. Hyaluronik asit hacminin 1000 katına kadar su bağlama kapasitesi nedeniyle derinin hacmini, esnekliğni artırır ve deriye ciddi bir nemlenme sağlar.

Hyaluronik asit doku tarafından zaman içinde tamamen metabolize edilir. Gerektiği durumlarda hyalurinidaz adı verilen enzim lie de eritilebilir.

Hangi bölgeler için dolgu enjeksiyonu yapılır?

  1. Ağız kenarından çeneye doğru uzanan sarkma çizgileri.

  2. Elmacık kemiklerinin belirginleştirilmesi.

  3. Dudak şeklinin belirginleştirilmesi ve dudağın dolgunlaştırılması varsa dudak asimetrisinin düzeltilmesi.

  4. Burun kenarlarından dudak köşelerine inen kırışıklıklar (nasolabial).

  5. Kaş arası çizgiler.

  6. Yüz sarkması.

  7. Sivilce ve yara izlerinin tedavisi.

Dolgu işleminden sonra etki hemen ortaya çıkar. Ancak işlem sırasında uygulanan iğneler bağlı ödem olabileceği için kesin sonuç 7-10 günde belirginleşir.

Dolgu işlemi nasıl uygulanır?

Uygulama yapılacak bölge krem ya da iğne ile lokal olarak uyuşturularak hastanın ağrı duygusu en aza indirgenmeye çalışılır. Uygulanan bölge ve kullanılan dolgu maddesinin özelliklerine göre iğne ya da kanül adı verilen , künt uçlu cilt altı kanamayı önleyen malzemelrle yapılır.

Yüz dolgusu öncesi nelere dikkat edilmelidir?

Dolgu işleminden 7-10 gün önce; C ve E vitamini,aspirin, steriod olmayan antiinflamtuvar ilaçlar,gingo biloba kesilmelidir.

Dolgu işleminin yan etkileri nelerdir?

Uygulama alanında geçici şişlik, kızarıklık, hasasiyet ve morluklar olabilir. Bu yan etkiler 2-7 günde geriler. Morluklar için kapatıcılar, arnica ve K vitaminli kremler kullanılabilir.

Dolgu işleminden sonra nelere dikkat edilmelidir?

Yaklaşık 2 hafta ağır sporlardan kaçınılmalıdır. 2 gün sırt üstü yatmalı, aşırı sıcak duş, hamam, sauna , güneşlenmeden kaçınılmalıdır. İşlemden sonra buz uygulama şişmeleri önler.

Kimler dolgu işlemi yaptıramaz?

Emziren ve gebeler, aktif enfeksiyonu olanlar(yüzde uçuk, iltihaplı yara veya apse, diş iltihabı ), kan sulandırıcı kullananlar, otoimmün hastalığı olanlar, hyaluronik aside alerjisi olanlar, gerçek üstü beklentileri olanlar dolgu yaptırmamalıdır.

Antalya Konyaltı’ndaki kliniğimizde cilt dolguları uygulamalarıyla hastalarımıza yardımcı oluyoruz.

Kimyasal soyma işlemi de denilen kimyasal peeling, yüzeyel cilt sorunlarını yok etmek için cildin üst tabakasında kontrollü bir hasar oluşturulması ve takiben yenilenmiş bir cilt tabakası oluşturulmasını sağlayan işlemdir.En eski peeling uygulamaları, laktik asit içeren sütü kullanan Mısırlılara aittir. Bu amaçla Cleopatra cilt bakımı için sütü kullanmıştır.

Kimyasal Peeling ne için kullanılır?

Temel olarak  fizyolojik yaşlanma ve güneş hasarı ile oluşan yüzdeki kırışıklıklar ve lekelr için kullanılmaktadır.başlıca kullanım alanları;

  • Cilt renginde düzensizlikler, koyu lekeler ve çillenme

  • Cilteki sivilce ve yara izleri

  • Güneş hasarına ve yaşlanmaya bağlı oluşan göz ve ağız çevresindeki ince kırışıklıklar

  • Mat ve donuk cilt cilt görünümü

  • Yağlı, gözenekli ve sivilceli cilt yapısı

Kimyasal Peeling için hangi maddeler kullanılır?

  • Glikolik Asit: Yüzeyel soyma ajanları arasında en çok tercih edilen glikolik asit bir alfa hidroksiasit olup şeker kamışından elde edilir. Cildin canlanıp parlamasında, hafif deri hasarında, gözeneklerin azaltılmasında ve yüzeyel lekelerde etkilidir. Bu amaçla %20-%70 konsantrasyonlarda uygulanır. Seans aralıkları 1-4 hafta olup uygulama süresi 2-10 dakikadır.Glikolik asit konsantrasyonu ve uygulama süresi arttıkça etkisi artar.

  • Salisilik Asit: Salisilik asit bir beta hidroksi asittir. Yağlı ve sivilceli ciltler, hafif leke ve güneş hasarında tercih edilir. Sivilcede %20-30 ‘luk konsantrasyonlarda kullanılır.Cildin üst tabakasında kalır ve fazla derine (dermis) inmediği için  güvenlidir. 2-4 hafta aralıklarla 6 seans uygulanır. Salisilik asit cilde uygulandıktan sonra 3-5 dakika bekletilir.  Hasta çoğunlukla yanma ve batma hisseder.3-5 dakika sonra yüz yıkanarak işleme son verilir.

  • Pürivik Asit: Pürivik asit fizyolojik koşullarda derini doğal nemlendiricisi olan laktik aside dönüşür. Pürivik asit bir alfa ketoasittir. Cildi nemlendirirken cilt yüzeyindeki yıpranmış tabakayı soyar. Daha derinde ise kollegen ve elastik liflerin, glikozaminoglikanların artışını sağlar. Bunun yanı sıra yağ salgısını azalttığı ve antimikrobiyal etkisi olduğu için sivilceli ciltlerde de iyi bir seçenektir. %40 ve %50’lik konsantrasyonlarda uygulanır.

  • Jessner Solusyonu: 100 yıldır kalınlaşma ile seyreden deri hastalıklarında kullanılan bir tedavidir. Jessner Solusyonu : 14 gr rezorsinol, 14 gr salisilik asit, 14 ml laktik asit, 100 ml etanol. Soyma işleminin derinliği uygulanan solusyonun katına bağlıdır. Her uygulama katı arasında 4-6 dk beklenir.  Uygulamalar haftada bir yapılır. Kat sayısına göre seviye 1-2-3 olarak soyma işleminin etkisi artırılır. Cildin üst tabakasında etkili olduğu için leke tedavisinde başarılıdır.

  • Triklorasetikasit (TCA): Alfa hidroksiasitlere göre çok daha kuvvetli bir solusyondur. Uzman doktor kontrolünde çok dikkatli yapılmalıdır. Peeling işleminin derinliğini belirleyen TCA ‘nı konsantrasyonudur. Yüzeyel peeling için -20, orta ve derin peeling için %35 konsantrasyon kullanılır. İşlemden sonra ciltte beyaz bir görüntü oluşur ve yaklaşık bir haftada iyleşir.

Kimyasal Peeling işlemi nasıl uygulanır?

  • Önce cilt özel solusyonlarla temizlenir.

  • Ardıdan kullanılan peeling solusyonuna, hastanın cilt tipine ve sorununa göre uygulama tek veya bie kaç kat sürülerek 2-10 dakika beklenir.

  • İşlem özel solusyon veya suyla sonlandırılır.

  • Nemlendirici ve güneşten koruyucu sürülerek hasta bilgilendirilir.

Kimyasal Peeling işlemi hastaya acı verir mi?

Birçok hasta sadece yanma ve batma hisseder. Bu belirtiler işlem sonunda geriler.

Kimyasal Peeling işlemi sonrası nelere dikkat edilmelidir?

  • İşlemden sonra hasta cildine özen göstermeli bol bol nemlendirici ve mutlaka güneşten koruyucu kullanmalıdır.

  • İşlem öncesi hasta kullanıyorsa güneşe duyarlılık yapan ilaçlarını (östrojen, doğum kontrol ilaçları, klorpromazin)  bırakmalı ve işlemden sonra da kullanmamalıdır.

  • Hastanın uçuk öyküsü varsa hekimini mutlaka bilgilendirmeli gerekirse işlemden sonra ilaç kullanmalıdır.

  • Sigara kullanımı yara iyileşmesini geciktirdiği için hastanın sigara içmemesi tercih edilir.

Kimyasal Peeling işlemini kimler yaptırmamalıdır?

  • Gebeler ve emzirenler

  • Aşırı yara dokusu oluşumu (keloid, hipertrofik skar) öyküsü olanlar.

  • Tedavi edilecek alanda aktif uçuk, iltihaplı yarası olanlar

  • Güneş yanığı ya da bronzlaşmış deri

  • Son 6 ayda roacutane ve benzeri ilaç kullananlar

  • Yüzde kızarılığa ve kılcal damar artışına neden olan hastalığı olanlar

Antalya Konyaltı’ndaki kliniğimizde kimyasal peeling uygulamalarıyla hastalarımıza yardımcı oluyoruz.

Medikal cilt bakımı ile cildinizde bulunan ölü hücreler, fazla yağlanma ve siyah noktalardan kurtulup daha canlı, taze ve parlak bir cilde sahip olabilirsiniz.Medikal cilt bakımı düzenli 2-4 hafta aralıklarla yapıldığında daha etkili ve kalıcı bir sonuç oluşturur.

Antalya Konyaltı’nda bulunan kliniğimizde medikal cilt bakımı uygulamasını birçok hastamıza etkili ve başarılı bir şekilde yapıyoruz.

Kliniğimizde özellikle Amerika ve Avrupa’da çok tercih edilen sonuçları klinik deneylerle kanıtlanmış, Zein Obagi ”Zo Skin Health “ürünleri başarı ile kullanılmaktadır. Öncelikle cildiniz doktor kontrolünde analiz edilip yağlı, karma, hassas ve kuru cilt özelliklerine göre özel temizleme jelleri ile temizlenir.Ardından cilt özelliklerine uygun enzim ya da granüllü peeling işlemi uygulanır. Peeling işleminden sonra buhar verilip ciltteki yağ ve kir tabakası yumuşatılıp cilt arındırılır. Bunun ardından toniklenerek sıkılaşma sağlanır. Cilt özelliklerine göre seçilen aleo vera ya da sülfür maske ile 10-15 dakika bekletilir. Maske sonrası özel solüsyonlarla cilt tekrar temizlenir. Bu takiben cilde; nemlendirici, antioksidan, hücre yenileyici, onarıcı serum ve kremlerle masaj yapılır. Bu ürünler, ciltte parlama, taze ve canlı bir görüntü sağlar. Son olarak 50 faktörlü bir güneş kremi uygulanıp medikal cilt bakımı sonlandırılır.

Medikal cilt bakımı yaklaşık 50 dakika süren bir işlem olup düzenli yapıldığında cildinizde parlama,tazelenme ve canlı bir görüntü oluşturulur.

Aquapeel cilt bakımı, yeni nesil bir cilt bakım cihazıdır. Bu cihaz ile cilt bakımı daha farklı bir yerekonumlandırılmıştır. Temelde, kullanılan 3 farklı solüsyonun cilde basınçla püskürtülmesi vevakumlanması prensibine dayanır.

Antalya Konyaltı’nda bulunan kliniğimizde Aquapeel cilt bakımı uygulamasını birçok hastamıza etkili ve başarılı bir şekilde yapıyoruz. Aquapeel cilt bakımı, düzenli aralıklarla yapıldığında çok başarılı olmaktadır.

Asla sıkma işlemi yapılmayan bu cilt bakımı, hem yağı hem de kuru hassas ciltler için hırpalamadan uygulanan hasta için konforlu ve etkili bir tedavidir.

Özel bir solusyon içinde bulunan alfahidroksi asit (AHA), salisilik asit (beta hidroksi asit BHA) ve hylarunik asit, aquapeel cihazında su ile karıştırılarak yüz için tasalanmış özel başlıklarla cilde hızla püskürtülür ve ayı anda vakumlanır. Buradaki asit kelimesi sizleri ürkütmesin bu asitler cilde fayda olup yakıcı değildir. AHA grubu asitler, meyve ve sütten elde edilen glikolik, laktik, malik asit ve vitamin C yani askorbik asittir. Salisilik asit, BHA ise birçok meyve ( kivi, greyfurt, portakal, karpuz…)ve sebzede (ıspanak, mantar, turp, patates, enginar…) doğal olarak bulunur. Cilt sağlığı ve güzelliğinde öne çıkan bu iki asit, gözeneklere derinlemesine nüfuz ederek cildi arındırır. Kiri ve yağı çözer, tıkanmış gözenekleri açar ve cilt yüzeyindeki ölü hücreleri ortadan kaldırır. Ayrıca antibakteriyel ve
antienflamatuvar etkileri ile sivilceyi giderir. Ciltte oluşan lekeleri ve gözeneklenmeyi gidererek daha pürüzsüz ve lekesiz duru bir cilt oluşumunu sağlar.

Aquapeel cilt bakımında, sırası ile önce alfa hidroksi asit ardından salisilik asitle vakumlanarak derinlemesine temizlik yapıldıktan sonra hyaluranik asit içerikli solüsyonla basınçlı püskürtme ve masaj yapılır. Hyaluranik asit, vücutta doğal olarak bulunan yaşla birlikte kaybettiğimiz bir maddedir.

Hücre ve kollajen üretimini sağlayan bu madde bağ dokusuna destek olup cildin nem ve elastikiyetinin korunmasını sağlar. Dışardan uygulandığında ağırlığının 1000 katı nem tutarak ciltte bir nem bariyeri oluşturur. Cildin dolgunluğunu artırır ve ince kırışıklıkları açar. Auapeel cilt bakımını, düzenli 2-3 hafta aralıklarla en az 3 seans şeklinde öneriyoruz. Bakım yaklaşık 45 dakika süren konforlu ve etkili bir uygulamadır.

Bu bakımla birlikte hassas ve kuru ciltlerde nemlenme ve ince kırışıklıklarda açılma, pürüzsüz ve parlak cilt oluşumu, lekeli ciltlerde lekelerde açılma, yağlı ve pürüzlü ciltlerde, yağlanmada azalma ve gözeneklerde sıkılaşma, pürüzsüz ve taze bir cilt oluşmaktadır.

Saç Mezoterapisi

Saç dökülmesi(Andogenetik, doğum sonrası, yaygın saç dökülmesi, saç kıran) ve saç kalitesinin  bozulması, saç beyazlaşması birçok hastamızın ortak şikayetidir. Bu şikayetlerle gelen  hastamızda  öncelikle genetik, organik , beslenme  ve dış etkenler ( saça uygulanan boya, kiyasallar, güneş, şampuan ve aşırı sıcak fön uygulamaları) sorgulanır. Altta yatan etkenleri sorgulamadan yapılacak tedaviler yeterli değildir. Saç mezoterapisi sağlıklı saçların gelişimini , yenilenmesini uyaran, saç dökülmesini önleyen maddelerin uzman doktorlarca saçlı deriye uygulanması esasına dayanır. Saç mezoterapisinde amaç  saçın ihtiyacı olan, saç ömrü ve kalitesini arttırıp uzatan maddeleri dengeli bir  şekilde, doğru doz ve miktarda  doğru yere yoğun bir şekilde koymaktır. Antalya Konyaltı’ndaki kliniğimizde saç  dökülmesi ve kalitesinin düzeltilmesi amacıyla birçok hastamıza saç mezoterapisi ile yardımcı oluyoruz.

Saç mezoterapisinde kullanılan maddeler nelerdir?

Saç mezoterapisi için kullandığımız maddeler sağlık bakanlığı onaylı, güvenli ve etkili maddelerdir

  • Lokal anastezikler: Prokain tüm saçlı deri mezoterapilerinde kullanılan güvenli bir lokal uyuşturucu maddedir. İşlem sırasında ağrıyı azaltır ve kan damarlarını genişleterek diğer ilaçların emilimini artırır.

  • Vasküler (Damarsal ) etkililer: Buflomedil, mellilot-rutine, pentoxifilin, ginkobiloba, minoksidil, peridilheparin gibi maddeler damarları genişleterek kan akımını yani mikrosirkulasyonu artırır ve saç köklerini uyarır.

  • Saç köklerini uyaran ve saçın onarılmasını sağlayanlar: Placentex, aminoasitler, X-ADN; somon balığı spermlerinden elde edilen insan DNA’sına çok benzeyen DNA’dır.EGF  ve FGF gibi hücresel büyüme faktörlerinin sentezini artırı ve oksidatif hücre hasarını giderir. Dolayısı ile saç köklerini uyarır

  • Organik silisyum, doğada oksijenden sonra en çok bulunan elementtir. Hücresel metabolizmayı düzenler , fibroblast aktivitesini artırır, kollojen ve elastin lifleri üretimini artırır.

  • Antiandrojenler: Finasterid, duasteridandrogenik (erkek tipi ) saç dökülmesinde saç köklerini minyatürize eden testeronu aktif metabolitidihidrotesterona dönüştüren 5 alfa redüktaz enzimini inhibeeder. Androjenikallopesi ve menapoz sonrası kadınlarda oluşan dökülmede  tedavi başarısını artırır.

  • Vitaminler: A,B  ve C  vitaminleri kullanılır. Bu vitaminler saç köklerinin büyümesini ve saçların sağlıklı bir şekilde uzamasını, saç yapısındaki keratin biyosentezini sağlar. Özellikle B  vitamini saç beyazlaşmasını önler. Biotin  (B7 ya da vitamin H ) Saç ve tırnak gelişiminde önemli rol oynayan keratin üretiminde rol oynar. Dolayısı ile saç çapında artış ve sağlıklı uzama sağlar. Dexpantonol (B5 Vitamini) birçok hücresel enerji döngüsünde kofaktör olarak rol oynar . Hızlı bölünen saç hücreleri bölünme sırasında bu vitamine ihtiyaç duyar. Ayrıca pantotenikasit formunun su tutucu özelliği nedeni ile saça nem  ve hacim verir.

  • Oligoelementler (Çinko, magnezyum, bakır, demir ve selenyum): Hücrelerin bölünmesi ve enerji metabolizmasında rol oynarlar. Yağlanma ve iltihabi reaksiyonları önlerler.

Saçlı deri mezoterapi tedavi sayısı, hastanın ihtiyacına göre 2-4 hafta aralıklarla en az 6-8 seans önerilmekle beraber 12 seansa kadar değişebilir. Seans sayısına, hastaya ve kozmetik iyilik haline göre karar verilir. Seans aralıkları başlangıçta 2-4 hafta arayla olup hastanın iyilik haline göre sonrasında 1-3 ay arasında uzatılabilir.Böylece iyilik hali saptanınca idame tedavisine geçilmiş olur. Sonrasında hasta 3-6 ay aralıklarla takip edilip saçlarda dökülme veya incelme saptanırsa tekrar sık aralılarla mezoterapi planlanabilir.

Mezoterapi ürünleri uygulanmadan önce saçlı deri lokalanestezik kremlerle 20-30 dakika bekletilir. Ardından antiseptik ürünlerle iyice silinip temizlenir Uygulanacak mezoterapi ürünü çok ince özel mezoterapi iğneleri, dermapen  ya da mezoterapi tabancası ile saçlı deriye 1 cm aralılarla yaklaşık 2-3 mm derinliğe uygulanır ve işlem yaklaşık 15-20 dakika sürer. Saçlı deri mezoterapisi oldukça ağrısız ve konforludur. Hastalarımız günlük hayatına devam edebilir ancak en az 8 saat mezoterapi uygulanan alanı yıkamaması, tozlu ve kirli ortamlarda bulunmaması, elle o bölgeye çok dokunmaması ve yıkma sırasında  çok sıcak su kullanmaması konusunda uyarılır.

Yüz ve Boyun Gençleştirme Mezoterapisi

Yüz ve boyun ,kronolojik ve ekstrensik faktörler  adını verdiğimiz dış etkenler yani güneş, sigara, alkol, kötü beslenme, psikolojik ve fiziksel stres, çevre kirliliği nedeni ile yaşlanmaktadır. Kronolojik yaşlanma genetik faktörlere bağlı olduğu için bireysel farklıklar gösterir. Yaşlanan ciltte deri incelir, dermalkolajen ve elastin adını verdiğimiz derinin iskelet ve yapı taşlarını oluşturan proteinler bozulur, fibroblast dediğimiz bu maddelerin yapımında rol oynayan hücrelerin sentez kapasitesi ve sayısı azalır. Ekstrinsik yaşlanma yani fotoyaşlanma yani düzensiz renklenme ve elastozis, derin deri tabakasındaki dermal içeriğin bozulması ile oluşur.

Kronolojik yaşlanma birikici ekstrensik yaşlanma  faktörleri ile iyice hızlanır. Kronolojik yaşlanmada serbest oksijen radikalleri dediğimiz hücre yapısı ve DNA ‘sına hasar veren maddeler artar. Mezoterapi ürünlerinde kullanılan  antioksidan maddeler, bu serbest oksijen radikallerini yok ederek yaşlanmayı tersine çevirir.Ayrıca mezoterapide yaşlanan deri hücresinin yenilenmesi ve uyarılması için mikrobesinler kullanılır.

Yüz ve boyun mezoterapisinde amaç, yaşlanan hücre aktivitesinin yenilenmesi ve uyarılması, fibroblastların sentez kapasitesinin arttırılması, yeni kolajen, elastin ve hyaluranik asit üretimi ile derinin nem, parlaklık ve sıkılığının arttırılması, kırışıklıkların giderilmesidir.

Bu amaçla mezoterapi;

  • Donuk, cansız , yorgun görünümlü, kuru ve lekeli cilt

  • Elastikiyet ve parlaklık kaybı

  • Sigara, güneş ve çevreye bağlı hasarlı cilt

  • Hafif sivilce, sivilce izleri ve lekeleri, yara izleri

  • Yağlanma ve gözeneklerde artış gibi problemlerin giderilmesinde kullanılır

Yüz ve boyun mezoterapisinde kullanılan ürünler nelerdir?

  • Vitaminler: Retinol (A vitamini), askorbik asit (C vitamini), tiamin nitrat (vitamin B1), kalsiferol (vitamin D2), riboflavin (vitamin B2), tokoferol (vitaminE), niasinamid (vitaminB3), kalsiyum pentotanat (vitaminB5), menadion (vitamin K3), piridoxin (vitamin B6), folik asit, biotin (vitamin B7), aminobenzoikasit (vitamin B10), siyanokobalamin (vitamin B12)

    Bu vitaminler mikrosirkulasyon yani dolaşımı arttırıp, enerji yolaklarında katolizör görevi  görürler.Ayrıca DNA ve RNA  sentezinde , hücresel enerjinin üretiminde kilit rol oynarlar.

  • Mineraller: Kalsiyumklorür, magnezyum sülfat, sodyum fosfat ve potasyum klorürür gibi mineraller hücre duvarı sentezi ve pek çok enzimatik yolda rol oynarlar.

  • Aminoasitler: Aminobütirikasit, taurin,lösin, alanin, glisin, serin, ornitin, triptofan, tirozin, asparaji, treonin gibi bir çok aminoasit yani protein yapıtaşı başta kolajen olmak üzere derideki hücre dışı yapıların sentezi için gereklidir.

  • Nükleikasitler: Adenozinsiklokfosfat, guanin, sitozin, timin, deoksiadenozin gibi nükleikasitler hücredöngüsünde rol oynarlar.

  • Sitokinler: Epidermal büyüme faktörü, temel fibroblast büyüme faktörü, tioredoxin hücresel uyarı yaparlar.

  • Koenzimler: Koenzim A(CoA), kokarboksilaz, tiaminpirofosfat, flavin, adeninnükleotit (FAD) gibi maddeler kullanılır. Bu maddeler katalizör olup hücresel döngüye yardım eder.

  • Hyaluranik Asit: Bir polisakkarit olup fibroblastalar tarafından sentezlenir ve hücreler arası matriksidestekler. Su tutucu özelliğinden dolayı deriyi nemlendirir. Keratinosit adı verilen  deri hücrelerinin çoğalması, göçü ve farklılaşmasında rol oynar. Yara iyileşmesi, damarsal yapının gelişmesi, serbest oksijen radikallerinin temizlenmesine yardımcı olur.Hacminin 1000 katına kadar su tutma özelliğine sahiptir. Böylece deriye esneklik ve nem verir.

Yüz ve boyun gençleştirme için yapılan mezoterapi ürünleri Antalya Konyaltı’ndaki kliniğimizde hastanın yaşı, cinsiyeti, cilt özellikleri ve problemlerine göre seçilmektedir. Her hastaya özgü özel bir yaklaşımla  tedavi planı yapılmaktadır. Hastamızın ihtiyacına göre seans aralıkları 1-2 haftada bir 3-6 tedavi şeklinde planlanmakla birlikte 3 ay boyunca ayda bir yada ilk bir ay haftada bir  şeklinde planlanıp sonrasında 6 ay boyunca ayda bir şeklinde de yapılabilir. Burada belirleyici olan tamamen hastanın problemleri ve  tedaviye uyumudur.

Yüz ve boyun gençleştirme amacı ile yapılacak mezoterapi öncesi hastamız 20-30 lokal anestezik krem ile bekletilip ardından cilt antiseptik solüsyonlar ile iyice temizlenir. Uygulanacak mezoterapi ürünü çok ince iğnelerle cilde 1-1,5 cm aralıklarla verilir. Mezoterapi ürününün uygulamasında, mezoterapi tabancası ya da mikroiğneleme yöntemi de kullanılabilir. Mezoterapi , ortalama 20-30 dakika süren oldukça güvenli ve konforlu bir işlemdir. İşlem  sonrası hastalarımız günlük hayatına rahatlıkla devam edebilir .Ancak en az  8  saat  mezoterapi uygulanan alanı yıkamaması, tozlu ve kirli ortamlarda bulunmaması, elle o bölgeye çok dokunmaması ve yıkma sırasında  çok sıcak su kullanmaması konusunda uyarılır.

Aşırı koltuk altı terlemesi birçok hastamız için sadece yaz aylarında değil her mevsim rahatsız edici bir problem oluşturup sosyal ortamlarda sıkıntı yaratabilir.

Antalya Konyaaltı’nda bulunan kliniğimize, aşırı koltuk altı terlemesinin tedavisi  konusunda hastalarımız güvenle başvurabilir.Bu şikayetle başvuran hastalarımızda öncelikle aşırı terlemeyi tetikleyebilecek hormonal veya sistemik bir hastalık olup olmadığını sorgulayıp gerekirse kan testlerine bakıyoruz. Ardından aşırı terleyen bölge ,iyot –nişasta testi dediğimiz son derece basit bir test ile belirlenip alan yaklaşık 1-1,5 cm aralıklarla işaretlenir. Bu bölge lokal anestezik bir krem ile yaklaşık 30 dakika bekletilip temizlenir. Hazırlanan botoks her iki koltuk altına, çok ince iğnelerle, bölgenin genişliğine göre 15-20 noktadan cilt altına uygulanır.Yaklaşık 15-20 dakika süren bu  işlem  sonrası hasta günlük hayatına rahatlıkla devam eder. Hastalarımız 14 gün sonra kontrole çağrılır gerekirse ek doz yapılır.

Koltuk altı botoksunun etkisi 4-6 ay devam eder. Koltuk altındaki aşırı terleme için yapılan botox uzman hekimlerce yapıldığında son derece konforlu, güvenli  bir işlemdir ve yüz güldürücü sonuçlar verir.

Birçok hastada günlük yaşamdaki stres ve sıkıntıyla  ortaya çıkan geceleri diş sıkma ve gıcırdatma problemi görüyoruz. Buna bağlı olarak da sabahları çene ekleminde ağrı , dişlerde kırılma ve diş yüzeylerinde aşınma ileri dönemde çene eklem kapsülünde bozulma  oluşmaktadır. Ayrıca sürekli sıkmaya bağlı masseter kası adı verdiğimiz bu kasta kalınlaşma ve bunun sonucunca özellikle kadınlarda erkeksi köşeli bir çene oluşmaktadır. Her ne kadar diş hekimleri  gece kullanımı için damaklar önerse de hastalarımız bunu çok konforlu bulmuyor ve kullanmıyor. Antalya Konyaltı’nda bulunan kliniğimizde masseter ( diş sıkma) botoxunu birçok hastamıza güvenli ve etkili bir şekilde uyguluyoruz.

Bu hastalarımızda öncelikle masseter kasını değerlendiriyoruz. Hastamızın yaşı, cinsiyeti , kasın gücü ve boyutunu değerlendirerek  kas içine derin planda yaptığımız botox sonucunda diş sıkma problemini tamamen ortadan kaldırıp yaşam kalitesini artırıyoruz. Etkisi 4-6 ay süren bu işlem düzenli yapıldığında   özellikle köşeli çeneden şikayetçi kadın  hastalarda yüzde belirgin bir incelme sağlıyoruz.Diş sıkma (masseter) botoxu uzman hekimlerce yapılması gereken bir uygulamadır. Uygun olmayan derinlik ve dozlarda yapılan tedaviler etkisiz olabildiği gibi konuşma ve yemek yemede sıkıntılar oluşturup hastayı toplum içinde zor durumda bırakabilir.

Yaşla birlikte tüm cilt katmanlarında oluşan hacim ve nem kaybından dudaklarımız da etkilenir. Dudaklar, daha  ince , hacimsiz, kuru ve çizgili bir görünüm kazanır. Dudakta oluşan yaşa bağlı hacim kaybı dışında özellikle kadınlarda yapısal olarak doğuştan var olan ince dudak  yapısı  veya asimetriler de hastayı rahatsız eder. Bu problemlerin giderilmesinde dudak dolgusu sık başvurulan bir tedavi seçeneğidir.

Bu hastalarımızda öncelikle masseter kasını değerlendiriyoruz. Hastamızın yaşı, cinsiyeti , kasın gücü ve boyutunu değerlendirerek  kas içine derin planda yaptığımız botox sonucunda diş sıkma problemini tamamen ortadan kaldırıp yaşam kalitesini artırıyoruz. Etkisi 4-6 ay süren bu işlem düzenli yapıldığında   özellikle köşeli çeneden şikayetçi kadın  hastalarda yüzde belirgin bir incelme sağlıyoruz.Diş sıkma (masseter) botoxu uzman hekimlerce yapılması gereken bir uygulamadır. Uygun olmayan derinlik ve dozlarda yapılan tedaviler etkisiz olabildiği gibi konuşma ve yemek yemede sıkıntılar oluşturup hastayı toplum içinde zor durumda bırakabilir.

Birçok hastada yaşa, genetik  ya da  etnik özelliklere bağlı göz altında oluşan mor renkli halkalar ve çökme ciddi  kozmetik bir problem oluşturur. Bu soruna alt göz kapağının derisinde gevşeme ve cilt altı yağ dokusunun yerçekimi ile öne  ve aşağı doğru fıtıklaşmasının eşlik etmesi  torbalanmayı da beraberinde getirir. Göz altı morarmaları sadece yaşa bağlı oluşmaz. Özellikle alerjik hastalarda, demir ve vitamin eksikliklerinde , aşırı stres ve uyku düzensizliklerinde de gözaltında mor bir görüntü oluştur.

Göz altında uygulanan  dolgu, Tyoseal firmasının bu bölge için özel olarak geliştirdiği Redensity II ‘dir. Bu dolgu ciltte doğal olarak bulunan hyaluranik asite ek olarak; vitamin,  8 aminoasit, 3  antioksidan ve 2 mineral içerir.

Dolayısı ile sadece hyaluranik asitin  verdiği nem ve hacim etkisi dışında ciltte yenilenme ve renk açılmasını da destekler.Ancak  göz altları çok koyu olan hastalarda renk açılmasını sadece gözaltı ışık dolgusu ile sağlamak güçtür. Bu tedaviye ek olarak göz altı mezoterapisi ve destekleyici kremler gerekebilir.

Gözaltı ışık dolgusu için  başvuran hasta öncelikle gözaltına sürülen lokal anestezik krem ile bekletilir. Ardından antiseptik ile iyice göz altları silinir. Şakak kemiğinin hemen altından tek bir giriş noktası açılıp kanül ile cilt altından göz altı bölgesine ulaşılır. Kanül esnek ve ucu künt bir alet olup cilt  altında hiçbir damar ve dokuya zarar vermeden ilerlemeyi sağlar. Göz altında çukur ve mor olan alanlar çok yavaş bir şekilde dolgu ile tedavi edilir. İşlem sırasında dolgu içinde bulunan lidokain adlı lokal anesteziğe bağlı hasta ağrı hissetmez. Etki hemen ortaya çıkar ve 10 gün içinde oturur. Etki süresi kişiden kişiye değişmekle birlikte 9-12 ay sürmektedir.

Gözaltı ışık dolgusu Antalya Konyaaltı’ndaki kliniğimizde hastalarımıza uyguladığımız etkili , güvenli ve tedavi sonucu yüz güldürücü bir işlemdir.

Lazer epilasyon istenmeyen yüz ve vücut kıllarından kurtulmak için en sık başvurulan tıbbı işlemdir. Tibbi işlem terimini bu noktada özellikle vurguluyorum çünkü son yıllarda lazer epilasyon cihazı bir çok merkezde ehil olmayan kişilerce, hastalara uygulanmakta, sonuç olarak da bu işten en çok hastalar  zarar görmektedir. Lazer tıbbi bir cihazdır. Hastanın yaşı ,cinsiyeti, cilt  ve kıl tipine uygun doz ve süre aralığında atım yapılmalıdır. Öncesinde mutlaka hasta aşırı kıllanmaya yol açan hirsutismus açısından değerlendirilmeli gerekirse aşırı kıllanmayı tetikleyebilecek hormonal hastalık ve ilaç kullanımı konusunda  araştırılmalıdır.Aksi taktirde hastalar bitmeyen lazer tedavi seansları, kaybolmayan kılları ile çaresiz kalmaktadır.

Lazer epilasyon işleminde kılların yok edilmesi kıl folükülü adı verilen kıl köklerinin seçici olarak ortadan kaldırılması ve lazer enerjisinin ısıya dönüşümü ile sağlanan selektiffototermoliz prensibine dayanır.Kılda bulunan melanin pigmenti lazer ışığını emer ve lazer ışığı  kıl köküne ulaşarak kılı ve gelişmiş yapılarını yok eden ısı enerjisine dönüşür.Etraftaki deri ise lazer enerjisini minimal absorbe ederek etkilenmeden kalır.İşlemin prensibi ısı enerjisinin köke iletimi olduğu için hiç acısız epilasyon vaadi yanlış bir yaklaşımdır.Lazer ışığı kıl siklusununanagen fazında etkilidir .Bu nedenle lazer epilasyon tedavisi seanslar halinde yapılır çünkü tüm kıllar aynı anda anogen fazda olmaz .Gövde bölgesinde yerleşen kılların yüzde 30‘u anagen fazdadır yani her seansta gövde yerleşimli kılların yaklaşık yüzde 30‘unda azalma beklenir. İlerleyen seanslarda kalın kıllar yok oldukça ince kıllar göze çarpar  bu dönemde hastaya uygulanacak lazer ışığının atım genişliği ve akım şiddeti tekrar düzenlenir.

Lazer epilasyon işleminde başlıca 3 lazer kullanılır.

Alexandrite Lazer 755 nm dalga boyunda ışık verir.Özellikle açık deri tipleri ve  koyu kıllarda çok etkili bir lazerdir.Cilt altında 1-2 mm derinliğe kadar ulaşır.

Diod Lazer 810 nm dalga boyunda ışık verir.Koyu ve kaba kılları olan her cilt tipinde yaygın olarak kullanılır. Uzun dalga boyu nedeni ile derin penetrasyon sağlar ve koyu  cilt tiplerinde alexandrite lazere göre daha güvenli bir seçimdir.

Nd-YAG Lazer 1064 nm dalga boyunda en derin penetrasyon yapan lazerdir ve çok koyu ciltlerde bile güvenlidir.Lazer epilasyonda en iyi sonuç açık renk cilde eşlik eden  koyu ve kalın kıl tipinde elde edilir.Son yıllarda en iyi sonucu almak için hibrid lazer adı verilen bu üç  dalga boyundaki ışığı aynı anda atan lazer epilasyon cihazları kullanılmaktadır.

Antalya Konyaltı’nda bulunan kliniğimizde lazer epilasyon için başvuran hastaların herbiri doktor kontrolünde  cilt tipi, kıl özellikleri, kıl artışına eşlik edebilecek ilaç ve endokrinolojik hastalık yönünden değerlendirilir.Hastanın bu değerlendirme öncesi kıllarını 3-4 gün önce traş etmesi ve cilt yüzeyinde yaklaşık 1-2 mm’lik bir kıl gövdesi olması tercih edilir. Hastaya uygun doz ve atım süresi,her seans öncesi bizzat doktor tarafından muayene edilerek belirlenir. Kliniğimizde kullanılan lazer cihazı hibrid lazer olarak adlandırılan lazer olup alexandrite, diode ve Nd-Yag dalga boyunda aynı anda  atım yapar. Bu lazerde hastalar için  soğuk ve buz başlık seçenekleri olmak üzere 2 farklı başlık kullanılarak acı hissi en aza indirilir. 3 farklı dalga boyunda yapılan epilasyon işlemi ile farklı cilt tipleri, kıl rengi ve kalınlığında maximum etki ve güvenlik sağlanır.İşlem sonrası hasta mutlaka güneşten koruyucu ve nemlendirici kullanması konusunda bilgilendirilir ve güneş gören yerlere güneşten koruyucu krem sürülür.

Lazer epilasyonda seans aralıkları kıl çıkışına ve epilasyon uygulanan alana  göre değişmekle  beraber maximum 1,5-2 aylık periodlarla tekrar seansları düzenlenir. Genelde lazer epilasyonda etkili sonuç almak için açık tenli hastalarda 6seans gerekirken koyu tenlilerde 8 yada daha fazla seans gerekebilir. Bu sayı sırt gibi geniş alanlarda bazen 12 seansa kadar yükselebilir. Kısaca  hastaya tedavi başında sayı vererek kesin konuşmak doğru değildir her hastanın lazer tedavisi farklılıklar gösterebilir.

Radyofrekans enerjisi tıpta uzun yıllardır özellikle Kulak Burun Boğaz ve Plastik cerrahi gibi branşlarda dokuları küçültmek ve sıkılaştırmak için kullanılan bir elektromanyetik enerjidir.

Bu aletler 1.Kuşak radyofrekans cihazlarıdır. Estetik amaçla kullanılan altın iğne yada fraksiyonel iğneli radyofrekansi se geliştirilmiş 3. Kuşak radyofrekans cihazıdır.

3. kuşak yeni cihazlarda, radyofrekans enerjisi tek bir noktadan değil bölünmüş birçok noktadan cilde ulaştırılır. Böylece arada kalan sağlam deri alanları sayesinde hasar azaltılmış ve iyileşme süreci hızlandırılmış olur. Altın iğne teknolojisinde, 25 iğneli başlıklar yüz ve boyunda, 44 iğneli başlıklar ise vücutta kullanılır.

Bu mikroiğneler sayesinde enerji cildin üst tabakası olan epidermis korunarak direk dermis adı verilen orta ve derin cilt tabakasına ulaştırılır. Bu mikroiğnelerin boyutu 05 -3mm derinliğe kadar ayarlanabilir.Bu yöntemle cilt yüzeyi korunarak istenilen derinlikte cilt içi ısı artışı sağlanır.

Altın iğne işlemi ile  ciltte hem bir mikroiğneleme yani  mekanik travma etkisi hem de radyofrekans enerjisi ile ısı etkisi oluşturulur.

Böylece ciltte;

  1. Kolajen liflerde hızlı bir parçalanmayı takiben kolajen liflerin yeniden organize olması ile kısa sürede kasılma ve toparlanma

  2. Yara iyileşmesinin tetiklenmesi ile fibroblast aktivitesinde artış ve yeni kollajen üretimi  gerçekleşir

Fraksiyonel Radyofrekans ciltteki hangi problemlerde kullanılır?

  • Cilt kırışıklıklarının tedavisi, cildin yenilenmesi ve parlamasının sağlanması.

  • Sivilce, sivilce izleri ve lekelerinde.

  • Yüz, boyun, dekolte bölgesi sarkmalarında.

  • Kol ve bacaklarda deride oluşan gevşeme ve sarkmalarda.

  • Kilo alıp verme ve diğer nedenlerle bağlı çatlaklarda.

  • Aşırı yağlanma ve gözeneklerin giderilmesinde.

  • Yara izlerinin tedavisinde.

  • Aşırı terlemenin giderilmesinde.

  • Lekelerin tedavisinde.

Antalya Konyaltı’nda bulunan kliniğimizde birçok hastamıza fraksiyonel radyofrekans ya da altın iğne tedavi yöntemini başarılı, etkili ve güvenli bir şekilde uyguluyoruz. Yukardaki şikayetlerden biri ve ya birkaçı ile başvuran hastamızı öncelikle lokalanastezik kremle 30 dakika bekletip ardından antiseptikle iyice temizliyoruz. Her hastanın şikayetine göre seçilen hastaya özel altın iğne başlığı ile tüm sorunlu bölgeyi tarıyoruz. İşlem sorunlu alanın genişliğine göre 20-30 dakika süren oldukça ağrısız ve konforlu bir işlemdir. Kliniğimizde altın iğne tedavisini Prp ya da mezoterapi ürünleri  ile kombine ederek tedavi başarısı artırıyoruz.

Fraksiyonel radyofrekans ya da altın iğne tedavisi, hastanın ihtiyacına göre planlanmakla birlikte 1 aylık periodlar halinde 3-4 seans planlanır. Tedavinin etkisi, 1. aydan itibaran başlayıp 2. ayda maximum düzeye ulaşır.

Fraksiyonel iğneli radyofrekansı, gebe ve emzirenlerde, kalp pili olanlarda, kanser ve sara hastalarında, uygulama alanında aktif enfeksiyon olduğu durumlarda yapamıyoruz.

Kronik güneş maruziyeti, sivilce ,gebelik, emzirme, ilaçlar, genetik yatkınlık ve  cilt tipi , ciltte lekelenmeyi tetikleyen başlıca nedenlerdir. Mezoterapi leke probleminin giderilmesinde önemli bir tedavi seçeneğidir.Bu amaçla derinin üst bariyeri aşılarak renk açıcı ürünlerin küçük miktarlarda deri içine uygulanması prensibi ile minimal yan etkiyle  etkili bir sonuç elde edilir.

Leke tedavisinde kullanılan mezoterapi ürünleri nelerdir?

  1. Traneksemik asit (TA): Melonosit adını verdiğimiz ciltte leke oluşumunda rol oynayan hücrelerin tirozinaz aktivitesini azarak lekeleri giderir.Özellikle Asya ülkelerinde yaygın olarak kullanılan güvenli ve etkili bir mezoterapi ürünüdür.

  2. Glutatyon: Glutatyonsistein, glutamat ve glisinden oluşan bir tripeptiptir. Güçlü bir antioksidan  ve antimelojenik yani leke önleyicidir.Leke oluşumunu sağlayan tirozinaz aktivitesini baskılar.

  3. N-asetil sistein (NAC): Glutatyonun yenilenmesini sağlayan bir antioksidandır. Lekenin tedavisinde kullanılan önemli bir mezoterapi ajanıdır.

  4. N-Asetilglukozamin(NAG): Leke oluşumuna neden olan melanin sentezini ve lekeye yol açan genlerin oluşumunu azaltır.

  5. Vitamin C: Leke tedavisinde uzun süredir kullanılmaktadır.Bir antioksidan olan C vitamini melonositler demelonogenez adı verilen renk oluşumunu ve tirozinaz enzimini baskılar. Ayrıcakolagen sentezini sağlayarak derinin yapısını kuvvetlendirir. UV a ve UVB ışınlarının emilimini önleyerek fotokoruyucu etki gösterir. Mezoterapide tek başına ve diğer ajanlarla kombine edilerek güvenli bir şekilde kullanılır.

Leke mezoterapisi, Antalya Konyaltı’nda bulunana kliniğimizde etkili ve güvenli bir şekilde yapılmaktadır. Hastada lekeli alanın genişliği ve derinliğinin değerlendirilmesinden sonra hastaya uygun  ürünün seçimi yapılır. Seanslar 2-4 hafta aralıklarla planlanıp beraberinde etkili ve düzenli güneşten korunma ürünü kullanması önerilir. Seans sayısı hastaya göre planlanmakla beraber en az 3 seans olmak üzere ortalama 6-8 önerilir Mezoterapi tedavisini destekleyen renk açıcı  krem ve serumların yanında ağızdan verilen C   vitamini ve çeşitli fotokoruyucu antioksidanlar ile tedavi başarısı artırılır.

Leke tedavisi  için yapılacak mezoterapi öncesi hastamız 20-30 lokal anestezik krem ile bekletilip ardından cilt antiseptik solüsyonlar ile iyice temizlenir. Uygulanacak mezoterapi ürünü çok ince iğnelerle cilde 1-1,5 cm aralıklarla verilir. Mezoterapi ürününün uygulamasında mikroiğneleme yöntemi de kullanılabilir. İşlem ortalama  15-20 dakika süren oldukça güvenli ve konforlu bir işlemdir.Hastamıza işlem sonrası mutlaka güneşten koruyucu sürülür ve kendisinin de  2 saatte bir yenilemesi önerilir.Ayrıca en az  8  saat  mezoterapi uygulanan alanı yıkamaması, tozlu ve kirli ortamlarda bulunmaması, elle o bölgeye çok dokunmaması ve yıkma sırasında  çok sıcak su kullanmaması konusunda uyarılır.İşlem sonrası hastalarımız günlük hayatına rahatlıkla  devam edebilir.

Yenilenmiş ve genç görünümünüzle harika etkiler bırakın.
Olmak istediğiniz kişi olun; Hayal ettiğiniz görünüm sadece bir tık uzağınızda.
RANDEVU AL